Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

29 Eylül 2015 Salı

Sürgülü


tutuk bir dilin güncesinden çıkıp geldik
buraya, kimliğimizin engin mavisine
ufkumuzda mağrur münzevî bir güzergâh
ürkek ellerin yazdığı cesur sözcüklerden

çözmeye hiç kalkmadım içindeki satırları
a desem… gözlerini sis basar
çocukluğunu giyinir susardı aşk

hatırlarım biraz kırılgan, küser utanırdın
alnında parçalı bulutlu bir gök
yine de kuşları uçurmayı bilirdi sesin

sonraları eksildi günler kapandı gülşen kapısı
ve birdenbire sürgülendi sonbahar
hüznün aralık perdesinden usançla
bir göç mevsimi daha göründü ömrüme

uçtum
kalbimde nâr gibi dağılan sancılar
kanatlarımda rengine direnen kar

Fatih Yavuz Çiçek

Modern Okurun Beklentisi



"İnsanın dini için kendisini kurban etmesinin beklendiği dinsel inanç çağlarında olduğu gibi modern okurun beklentisi de bugün yazarı çırılçıplak karşısında görmektir."

Susan Sontag/Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş

20 Eylül 2015 Pazar

Ayna İnsan Dergisi 16.Sayı

"Üç Boyutlu Kehanetler" isimli şiirim Ayna İnsan Dergisi'nin Ekim-Kasım-Aralık 2015, 16.sayısında.

Keyifli okumalar...

fy


Eliz Edebiyat Dergisi 81.Sayı

"Rüzgâra, Zamana Ve Derinliğe" diyerek el izimle edebiyatın engin sularına bıraktığım şiirim ve şair yazar Hilmi Haşal'ın şiirlerimle ilgili kaleme aldığı kapak yazısı Eliz Edebiyat Dergisi'nin Eylül 2015 81.Sayısında.

Keyifli okumalar...

fy

6 Eylül 2015 Pazar

Cenneti Öldürmek


"Cenneti Öldürmek" Çin Edebiyatı'nın önemli yazarlarından Ma Jian'ın Deşifre'den sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Çevirinin edebi dilini biraz zayıf bulmama rağmen okuma sürecinde tüylerimi diken diken eden bölümler ruhumu öyle müthiş etkiledi ki bu etkileyiş kitabın kapağında yer alan: "Bu kitabı okumak için sağlam bir yürek lazım" cümlesinin boşuna yazılmadığına beni ikna etti ve ben de roman kahramanı Meili'nin okuma eylemim boyunca tanıklık ettiğim dramını yazmadan geçmek istemedim.

Kitabı eşi Flora'ya ithaf eden Ma Jian;  Komünist Çin'deki tek çocuk politikasını, nüfus planlamasından kaçan insanların dramını Meili ve Kongzi karakterleri üzerinden sorguluyor. "Cenneti Öldürmek"te Konfüçyüs'un soyundan gelen ve iki yaşında bir kızı olan, soyunu devam ettirmek için aile planmasından kaçarak erkek çocuk sahibi olmak isteyen bir ailenin dramı var, acıları var ve dolayısıyla okuma eylemi boyunca bir okur olarak siz de gayri ihtiyarı empati yapma, Meili'nin içine düştüğü/düşürüldüğü durumu sorgulama gereği hissetmekten kendinizi alamıyorsunuz.

Aslında, Kongzi ve Meili'nin trajik dramını okurken kitabın içinde aklınıza gelebilecek her şeyi fazlasıyla ve eksiksiz buluyorsunuz. Erkek çocuk yapmak için sürekli sekse zorlanan kadınlar, zorla kürtaj yapılan kadınlar, zorla doğum kontrolü uygulanan, kısırlaştırılan kadınlar, toplama merkezlerinde alıkonan ve genelevlere satılan, tecavüz mağduru kadınlar, Çin ekonomisinin lokomotifi düşük ücretlerle çalıştırılan kadınlar, köyden şehir merkezlerine inmeleri yasak insanlar, istenmediği için yetiştirme yurtlarına satılan ya da çocuk mafyasına verilen yeni doğmuş kız bebekler, çocuk denecek yaşta kaçırılan çocuklar, kaçaklar, pişirilerek yemek yapılan ölü ceninler, komünist rejimin halka baskısı... 

"Cenneti Öldürmek" için kısaca "vahşet" demek belki de en doğru olanı.

Kitabın arka kapak tanıtımında şöyle deniliyor. 

"Meili, köy öğretmeni Kongzi ile evlenirken başına gelecekleri hayal bile edemeyerek yeni bir yaşama adım atar. Çin'de nüfusu kontrol etmek amacıyla uygulamaya konulan Tek Çocuk Politikası ilk çocukları kız olan Meili ile Kongzi'yi köylerini terk edip karanlık bir yolculuğa çıkmaya zorlar. Soyunu devam ettirmekte ısrar eden Kongzi'nin, erkek çocukları olması için yaptığı baskılar ve aile planlama yetkililerinin hamile kadınlara karşı kısırlaştırma ve kürtaj tehditleri onları kaçak bir hayat yaşamak zorunda bırakır. Her şeyi arkalarında bırakıp yaşayacakları bir cennetin var olduğuna inanan aile tahmin edemeyecekleri bir karanlığın ortasına düşer.

Kendisi gibi birçok kadının da aynı kaderi paylaştığına tanık olan Meili, gelecek umutlarını Cennet adını verdiği doğacak oğluna bağlar. Peki, Cennet'in doğumu tüm yaşanan acıları unutturabilecek güçte midir?"

464 sayfalık kitapta altını çizdiğim epeyce cümle oldu ancak en çok etkilendiğim cümle şu satırların içinde...

"Baba mutluluk nedir?" diye sordu Nannan, beyaz takım elbise içindeki bir adamın, "Senin mutluluğun benim neşemdir..." diye şarkı söylediğini duyduktan sonra.

"Mutluluk kendini unuttuğun zamanlardır," dedi Meili."

Kendimizi unutmak... Ne yazık ki bu coğrafyada ya da bu yeryüzünde yaşanan hiçbir şey, hiçbir acı  kolay kolay unutulmuyor. Unutulmadığı gibi hem kendisini hem de kendimizi kendimize unutturmuyor.

Şairin dediği gibi.

"Biliyorum her şey mutsuzluktan" ve bu yüzdendir belki de insanlık kendi cennetini kendisi yoketmekten asla vazgeçmiyor.

İyi okumalar.

fy

4 Eylül 2015 Cuma

İntihar Lekesi


"İnsanlar genellikle acıdan kurtulmak için intihar eder.  Ancak acı yok olmaz. Sadece arkalarında bıraktıkları akrabalarına geçer."

Ma Jian, Syf.385
Çeviri: Gözde Soykan

Unutulan


dalında unutulan kayısı
kurumayı beceremez tek başına

güneş tutulmasından
güneş tutulmasına dek sürüyor yaşam
giderek kararıyor orman

"bazen içi de güneşlenmek istiyor insanın" *

susmak
bağışlamak değil
bağışlanmak hiç
ama küsmek kader

ölümün rengini çıkar
acının çevirisini
tüm dillerde

biri bende kalsın

bir de
dalında unutulan yemişler

Naime Erlaçin
Zerenze (Likurga Susları) Hayal Yayınları-Sayfa 46

(*)Emin Akdamar