Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

19 Aralık 2021 Pazar

hayat eksilirken çoğalmak, işte hepsi bu...

Yılın sonuna doğru yaklaştıkça hüzünleniyorum. İş yerinde yeniden yapılanma sebebiyle kimi arkadaşlar aynı şehir içinde yeni atandıkları kurumlarda işe başlamak için aramızdan ayrılıyor, kimi arkadaşlarda nakil gitmeyi tercih ettikleri başka şehirlerdeki görev yerlerine bir an evvel gitmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. 

"Hüzün ki en çok yakışandır bize/belki de en çok anladığımız." Elbette hüzünlenmemek elde değil çünkü yıllarca birlikte çalıştığınız mesai arkadaşlarınızdan bir çırpıda kopmak kolay değil. Uzatmayım... 03 Temmuz'da başlayan bu ayrılış/yeniden yapılanma süreci 03 Ocak 2022'de sona erecek. Biz sayıca az kalanlar ise muhtemelen önümüzdeki yıl aramıza katılacak yeni ekip arkadaşlarımızla yolumuza devam edeceğiz. "Hayat eksilirken çoğalmak, işte hepsi bu" demiştim yazdığım bir şiirde.

Tuhaf olan şu ki şimdiki işyerime ilk ayak bastığım günlerde kendimi Tatar Çölü'nün (Yazarı:Dino Buzati'dir) Drogo'su gibi hissederken ve bu ortamdan kaçıp kurtulmak için fırsat kollarken zamanla buraya, buranın kabullenmekte/uyum sağlamakta hala zorlandığım çalışma koşullarına alışmış olduğumu da yaşadığımız zorlu süreçte farkettim.

Alışmak dediysem yanlış anlaşılmasın. Ben, iş ahlâkını, yaptığım işe saygı duymayı önemseyen, gerektiğinde işlerin sorunsuz yürümesi uğruna yıllık izinlerini bile yakan, iş ortamında bu yaklaşımdan zerre kadar taviz vermeyen biriyim. Ne bileyim efendim, kaytarmak, yan gelip yatmak,  boş yere lak lak etmek, geyik muhabbetlerine girmek, falancanın makyajı şöyleymiş, kıyafeti rüküşmüş, filanca filancaya yürüyüp asılıyormuş dedikodularının peşine takılmak, işimi başkalarının sırtına sarmak, kendimi covid-19 temaslısı gibi yazdırıp işyerinden kaçmayı düşünmek bana göre değil. Evet, böyle işkolik biri gibi görünüyorum ancak asla bir "Bekçi Murtaza" da değilim. Çalışmayı, üretmeyi, sorun çözmeyi seviyorum. Yoruluyor muyum, evet, ama aslında bedensel değil, iş ahlakı zayıf insanlarla uğraşmanın benim zihnimi daha çok yorduğu kanısındayım.

Bazen kendi kendime "işkolik mi oluyorum ne" diye sorduğum oluyor. Mesela bugün günlerden Pazar'dı. Evde, dinlenmek yerine öğleden sonra işe gittim. Yarın için hazırlık yaptım. Cuma akşamından kalan ve dosyalanması gereken yüzlerce evrakı konusuna göre tek tek ayırıp ilgili klasörlere yerleştirdim. 10 gündür işe gelmeyen bir personelin iş aktinin feshedilmesi için gerekli prosedürü oluşturdum. Akşama doğru sulu kar yağmaya başladı. Aragon'u düşündüm. "Sana geldim" başlıklı şiirini ve "sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi/artık yalnız senin karlarında uyuyorum" dizelerini.

İşimi bitirdikten sonra (aslında işyerinde işler hiçbir zaman bitmez, Behçet Necatigil'in dediği gibi "bitmeyen işler yüzünden/kalbimizi dolduran duygular kalbimizde kalmıştır) çalışma odamı kilitleyip çıktım. Ana kapıda yerinde olmayan güvenlik personelini görev yerinden ayrılmaması ve nöbetini çalışma talimatlarına uygun tutması için uyardım. Yeni işe aldığımız güvenlik personelinin oturduğu masadaki (dün bir bugün iki, iş disiplininden uzaklaşmayı ne çabuk öğrendiniz be kardeşim) kasetçalarda bangır bangır arabesk müzik çalıyordu, kapattırdım. (dedim ya iş ahlâkı, işe saygı önemlidir) Aracımı çalıştırıp işyerinden ayrıldım.

Yolda yeni evlenen ve iki oda bir salon evlerine taşınan bir arkadaşımın daveti aklıma geldi. Telefon açıp müsaitseler onlara gelmek istediğimi söyledim. "Yemekte balık var, buyur gel, yemekten sonra şarap içer, şiir okuruz" dediler. İçimde Modric'in "hediye almadan gitmeyelim efendimiz" sesini duyunca, hediyelik eşya satan mağazadan reprodüksiyon (Kal Gajoum) bir tablo aldım. "Bu tablo az oldu Modric" diye seslendim. "Az oldu değil mi?"

"Aklınızdan ne geçiyor efendimiz" diye sordu Modric. Aracı marketin önüne çektim. 5 litre zeytinyağı ve ev yapımı kırmızı Hasandede şarabı aldım. Bu pahalılıkta yeni evli bir çifte alınabilecek en iyi armağan zeytinyağı olsa gerektir diye düşünerek okuyacağım şiiri mırıldandım.

"Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı."

fy

Andrei Protsouk

 

Andrei Protsouk 1961'de Ukrayna'nın Donetsk kentinde doğmuştur. Andrei, genç yaştan itibaren resim yapmak için kendi kendini motive etmiştir. Ebeveynleri Alexander ve Anna, Protsouk’un 6 yaşındayken yaptığı bir kızılderili ve bir kovboyun kilden yapılmış heykelinden etkilendiğinde, onun doğuştan gelen yaratıcı yeteneğini fark etmişlerdir. Bu etkilenme ve keşfediş muhtemelen Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gelecek yaşamının da erken bir habercisidir. Usta bir nakış ve hat sanatçısı olan annesi Anna ve profesyonel bir fotoğrafçı olan babası Alexander, Andrei'nin yeteneğini olağanüstü bir kalibre olarak kabul etmiş ve bu nedenle onu hayatının geri kalanında güzel sanatlarla uğraşmasına teşvik etmişlerdir.

Protsouk, 1981'de Lugansk Devlet Güzel Sanatlar Okulu'ndan ve 1989'da Rusya'nın St. Petersburg kentindeki Rusya Sanat Akademisi'nden "Kırmızı Diploma" ile mezun olmuştur.

Yaklaşık 7.000 farklı görüntü ürettiğine bakılırsa üretkenlik enerjisi yüksek bir sanatçıdır. 1994 yılında Sovyet sonrası Rusya'dan Pennsylvania'ya taşındığından beri, çalışmaları ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Japonya, İspanya, Almanya, Danimarka ve Rusya’da sergilenmiştir. Protsouk Danimarka'daki Coca-Cola, İngiltere'de Johnny Walker Expo Co gibi kurumsal firmaların, Francis Lang Art ve eski ABD Başkanı George W. Bush da dahil olmak üzere bir çok özel koleksiyoncuların takibindedir.

Temmuz 2007'de Andrei Protsouk, Art Business News tarafından "Bugünün En İyi Sanatçısı" olarak gösterildi. 2010 yılında Protsouk’un orijinal sanat eserlerinden bazılarının ABD'ye göç ettiğinden bu yana 4 kat değer kazandığı iddia edilmiştir.

Aşağıda çalışmalarından örnekler paylaştığım Protsouk halen ABD’de yaşamını ve çalışmalarını sürdürüyor.



















16 Aralık 2021 Perşembe

'armağan olarak geldim kapına'


XXXIX

Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir
Ben bir Divan şairi değilim ki sevgilim
Sana bercesteler düzeyim
Yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
Tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
Ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
Paramparça edilmiş şairiyim. Ne diyeyim!
Yine de içimde, çok eskiden kalma bir
Ya leyl… ya leyyyllllllllllllle.
Bir çöl gecesine ismini bırakayım.

XXXVIII

Bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana.
Dursun bu aşk. Aşk, mola!
Ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!

Dizlerimin bağını bağla.

XXXX

Sözde kalır sevgilim
Sözde kalır bütün sözler
Aşk çünkü, aşk çünkü kendine
Bir yol, bir ideoloji ister.

Bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
Sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
Bir tarihe başlayacaksın, orası işte
Benim tarihimle başlar.

Ve say, geriye doğru, tek tek
Sende kalsın şimdi al bu taşlar.

Birhan Keskin


12 Aralık 2021 Pazar

dünya uzun bir yanılsamadır...

 

"kaç zaman geçtiyse hep aynı vakte tanık yüzyılın sağırlığı
inandım ki tabiatın rahminde yazılıdır
günü geldiğinde gitmek içindir dünya
o caddeler o eski samimi evler o çocukluk hatıraları
top koşturduğumuz arsalardan ibaret ömrümüz
bırakmıyor yakamı
yokum diyorum evde değilim
ben artık o ben değilim büyüdüm ve çok üzüldüm
yokum diyorum sıkılıyorum diyorum ruhumda bir kıskaç
eziliyor içim bir taş ağırlığı karnım biçim biçim
yokum diyorum yokum
tutunabilseydim eğer bir tırabzana
bir merdiven boşluğu şarkısı kulağımda
bir su sûresi dinginliği sarmalayıverseydi
-su sûresi insana huzur verir
yani olabilseydi öyle bir sûre
içimizde sonsuz serinlik-
korkusuz dolaşabilirdik bir uçtan diğer uca acılarımızı."

Sema Enci


11 Aralık 2021 Cumartesi

gizli yüklem...

 

"anlatması güç birtanem, anlatması güç
kendini tüketen kalbin arka yüzünde
kabuk altı bir yarayı tazelerken ölüm
gönülde matem
evet… böyle yenilmek güç birtanem
düş’erken düş çevirmek güç"

fy

kusur

"inandım ki tabiatın rahminde yazılıdır
günü geldiğinde gitmek içindir dünya
üstelik atlarımız vuruldu ve maviydi
bir büyük ıssızlıktı büyük susmuştuk
dostun bilediği zehirle yaralı elimizde kan
oysa inanmak en beklemiş kusurudur ömrümüzün
-ve de ne güzeldir-
bir aşktan geriye kalan."

Sema Enci


5 Aralık 2021 Pazar

BİR YÜZÜN TARİHİ-I



Biz seninle aynı tarihi paylaşıyoruz. Aynı güneşleri
Aynı rüzgârları. Aynı bağbozumlarını geçiyoruz.

Yalnızlığını, yalnız bir suyun
Bir okulun bahçesinde oynayan çocukların seslerini.

Ağışını, gelgitlerini, birdenbireliğini bir sabahın,
Bitimsizliğini ve sonluluğunu bir gülün.

Aynı yağmur, aynı sel, yel aşiretlerini
Aynılığını ve yok edilmezliğini bir şafağın.

İlhan Berk, Toplu Şiirler, Sayfa : 613