Yılın sonuna doğru yaklaştıkça hüzünleniyorum. İş yerinde yeniden yapılanma sebebiyle kimi arkadaşlar aynı şehir içinde yeni atandıkları kurumlarda işe başlamak için aramızdan ayrılıyor, kimi arkadaşlarda nakil gitmeyi tercih ettikleri başka şehirlerdeki görev yerlerine bir an evvel gitmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlar.
"Hüzün ki en çok yakışandır bize/belki de en çok anladığımız." Elbette hüzünlenmemek elde değil çünkü yıllarca birlikte çalıştığınız mesai arkadaşlarınızdan bir çırpıda kopmak kolay değil. Uzatmayım... 03 Temmuz'da başlayan bu ayrılış/yeniden yapılanma süreci 03 Ocak 2022'de sona erecek. Biz sayıca az kalanlar ise muhtemelen önümüzdeki yıl aramıza katılacak yeni ekip arkadaşlarımızla yolumuza devam edeceğiz. "Hayat eksilirken çoğalmak, işte hepsi bu" demiştim yazdığım bir şiirde.
Tuhaf olan şu ki şimdiki işyerime ilk ayak bastığım günlerde kendimi Tatar Çölü'nün (Yazarı:Dino Buzati'dir) Drogo'su gibi hissederken ve bu ortamdan kaçıp kurtulmak için fırsat kollarken zamanla buraya, buranın kabullenmekte/uyum sağlamakta hala zorlandığım çalışma koşullarına alışmış olduğumu da yaşadığımız zorlu süreçte farkettim.
Alışmak dediysem yanlış anlaşılmasın. Ben, iş ahlâkını, yaptığım işe saygı duymayı önemseyen, gerektiğinde işlerin sorunsuz yürümesi uğruna yıllık izinlerini bile yakan, iş ortamında bu yaklaşımdan zerre kadar taviz vermeyen biriyim. Ne bileyim efendim, kaytarmak, yan gelip yatmak, boş yere lak lak etmek, geyik muhabbetlerine girmek, falancanın makyajı şöyleymiş, kıyafeti rüküşmüş, filanca filancaya yürüyüp asılıyormuş dedikodularının peşine takılmak, işimi başkalarının sırtına sarmak, kendimi covid-19 temaslısı gibi yazdırıp işyerinden kaçmayı düşünmek bana göre değil. Evet, böyle işkolik biri gibi görünüyorum ancak asla bir "Bekçi Murtaza" da değilim. Çalışmayı, üretmeyi, sorun çözmeyi seviyorum. Yoruluyor muyum, evet, ama aslında bedensel değil, iş ahlakı zayıf insanlarla uğraşmanın benim zihnimi daha çok yorduğu kanısındayım.
Bazen kendi kendime "işkolik mi oluyorum ne" diye sorduğum oluyor. Mesela bugün günlerden Pazar'dı. Evde, dinlenmek yerine öğleden sonra işe gittim. Yarın için hazırlık yaptım. Cuma akşamından kalan ve dosyalanması gereken yüzlerce evrakı konusuna göre tek tek ayırıp ilgili klasörlere yerleştirdim. 10 gündür işe gelmeyen bir personelin iş aktinin feshedilmesi için gerekli prosedürü oluşturdum. Akşama doğru sulu kar yağmaya başladı. Aragon'u düşündüm. "Sana geldim" başlıklı şiirini ve "sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi/artık yalnız senin karlarında uyuyorum" dizelerini.
İşimi bitirdikten sonra (aslında işyerinde işler hiçbir zaman bitmez, Behçet Necatigil'in dediği gibi "bitmeyen işler yüzünden/kalbimizi dolduran duygular kalbimizde kalmıştır) çalışma odamı kilitleyip çıktım. Ana kapıda yerinde olmayan güvenlik personelini görev yerinden ayrılmaması ve nöbetini çalışma talimatlarına uygun tutması için uyardım. Yeni işe aldığımız güvenlik personelinin oturduğu masadaki (dün bir bugün iki, iş disiplininden uzaklaşmayı ne çabuk öğrendiniz be kardeşim) kasetçalarda bangır bangır arabesk müzik çalıyordu, kapattırdım. (dedim ya iş ahlâkı, işe saygı önemlidir) Aracımı çalıştırıp işyerinden ayrıldım.
Yolda yeni evlenen ve iki oda bir salon evlerine taşınan bir arkadaşımın daveti aklıma geldi. Telefon açıp müsaitseler onlara gelmek istediğimi söyledim. "Yemekte balık var, buyur gel, yemekten sonra şarap içer, şiir okuruz" dediler. İçimde Modric'in "hediye almadan gitmeyelim efendimiz" sesini duyunca, hediyelik eşya satan mağazadan reprodüksiyon (Kal Gajoum) bir tablo aldım. "Bu tablo az oldu Modric" diye seslendim. "Az oldu değil mi?"
"Aklınızdan ne geçiyor efendimiz" diye sordu Modric. Aracı marketin önüne çektim. 5 litre zeytinyağı ve ev yapımı kırmızı Hasandede şarabı aldım. Bu pahalılıkta yeni evli bir çifte alınabilecek en iyi armağan zeytinyağı olsa gerektir diye düşünerek okuyacağım şiiri mırıldandım.
"Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı."
fy
2 yorum:
Yazıyı okurken, çalıştığım zamanları hatırladım birden. Tıpkı sizin gibi iş ahlakı, düzeni benim için çok önemliydi. Genellikle yılbaşına doğru yaklaşırken biraz iş birikmesi olurdu ve ben mutlaka bir ya da iki pazar şirkete gider, sakin, sessiz ortamda tıkır tıkır çalışır, sonra cam kenarında boğaz manzarasına göz atıp, çiseleyen kar taneleriyle anadolu yakasına geçerdim.
Bu insanı mekanikleştiren dünyada, hafızada şiir satırlarıyla dolanmak ne hoş. Özellikle Behçet Necatigil şiiri kalbimdedir daima.
Teşekkürler,
"Şiir ki insan yanımız." Şiir olmasa rutin hayat çekilmezdi sanırım.
Okuyarak kattığınız değer için teşekkür ederim.
Yorum Gönder