Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

24 Temmuz 2014 Perşembe

Yeni Hayat


"Şimdi işte, ne orada, ne başka bir yerde, ne hayal ettiğin ülkede, otobüslerle kör otel odalarında, ne yalnızca kitap sayfalarında varolan bir gelecekteyiz. Şimdi, burada ikimiz, bu odada, telaşlı öpüşmelerim ve iç çekişlerinle iki ucu açık bir zamanın içindeymişiz gibi, birbirimizi tutmuş bir mucize görelim diye bekliyoruz. Doluluk anı! Sarıl bana, zaman akmasın, haydi sarıl canım bana, mucize bitmesin! Hayır, karşı koyma, hatırla: Gövdelerimizin  otobüs koltuklarında ağır ağır birbirine kayıp, düşlerimizin saçlarımız gibi birbirine karıştığı geceleri; dudaklarını çekmeden hatırla: Başlarımız birlikte soğuk ve karanlık cama yaslandığında, küçük kasabaların ara sokaklarında gördüğümüz ev içlerini; hatırla, ele ele seyrettiğimiz onca filmi: Yağmur gibi yağan kurşunları, merdivenlerden inen sarışınları, bayıldığın soğukkanlı yakışıklıları hatırla. Hatırla, bir günah işler, bir suçu unutur ve başka bir diyarı düşler gibi sessizce seyrettiğimiz öpüşmeleri. Dudakların birbirine yaklaşmasını ve gözlerin kameradan uzaklaşmasını hatırla; hatırla, otobüsümüzün tekerlekleri saniyede yedibuçuk kere dönerken bizim nasıl da bir an kıpırtısız ve hareketsiz kalabildiğimizi. Ama hatırlamadı. Son bir kez umutsuzca öptüm onu. Yatak darmadağın olmuştu. Walther'imin sertliğini farketmiş miydi? Canan yanımda uzanmış, yıldızlara bakar gibi düşünceli tavana bakıyordu. Gene de, dedim ki:

"Canan, biz otobüslerde mutlu değil miydik? Gene otobüslere dönelim."

Orhan Pamuk, Yeni Hayat, syf.160-161