Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

20 Eylül 2014 Cumartesi

Sır Labirentinde Düş Görme Seansları-II


Sular kuru bir dere yatağına can vermekle meşguldü, kum saati değişimle

Hayatın erime noktasında nefesini tuttum rüzgârın. Mevsim eylem zamanı.

Güneşe inat dolu yağdır. Es, gürle. Ay’ın ondördünü yüreğinde biriktir. Geceyi alkışla, belleği yücelt.

Ruhumun omuzladığı üç sabır taşını dikiyorum göğsümün burçlarına. İnanç, güven, sadakat. Bunu gör, bunu bil.

Bak, günler korsan meleklere yakalanmış. Töz’ün yüzü kıpkırmızı. Us mahcup ve kırılgan.

Yaz! Soldan sağa: Gelincik Ormanı
Yukarıdan aşağı: Batı Yakası, beklemede.

Birkaç yıl sonra… Ölüm yaşamı öpünce:

Dilimin ucunda bir doğu türküsü, kozalaklar tutuşur cehennem kayalıklarında. Cam kanatlı devin ayaklarında prangalı duruşma. Kıvılcımlar koşar adım infilak. Süngüsü düşmüş kalelerin üstünde canhıraş feryatlar. Durma okyanusa koş. Denizlere, göllere sor verdiğim tanık ifadelerini.

Gözlerimin yeşili kimin umurunda? Avuçlarım alev alev köz. Dumanı tüten bu kızıl nar benim. Etim, kemiğim. Nefes zenginliğim kömür karası.

Ey sağırlığın ortasında giyindiğim zulmet. Yıllardır ses vermeyi bekleyen notalar. Varlıkla hiçlik arası bir yolculuktan geliyorum. Dirimim koyu sisler içinde. Kendimi, evrenimi, nereye ait olduğumu bulmaya çabalıyorum. Bana gerçeğin vefalı aynasını gösterin ey dağlar taşlar.

Canım, ciğerim kül. Bu mühürlü resim; kırk yıllık yangın, bu suç asıl kimin?

Artakalan yoksulluğum.

Ve kum saati tükenirken kelebekler.

Üç günlük gözlerinde yaş, kanatlarında is.

Onlar; oyuncağı kırılmış çocuklar gibi, mahzun…

fy