Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

29 Mayıs 2014 Perşembe

Epizotlar



Karşılaştığım, tanıştığım, yüz yüze konuştuğum çoğu insanın belleğinde iz bırakmayı başaramayan sıradan insanlardan biriyim galiba. İnsanın zihinsel faaliyetlerini bir puzzle gibi düşünürsek, tanıştığım insanların hafıza bölgesinde hangi parça, benim suretimle tamamlanmıyor ve oradan silinip gidiyorum doğrusu hiçbir fikrim yok.  

George Orwell, 1984 isimli kitabında şöyle bir cümle kurar: "Belki de insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu."

Sahi ne istiyorum? Sevilmek mi? Anlaşılmak mı?

Ben sevmenin sevilmekten daha değerli olduğunu düşünürüm. Hem, başkalarının seni seviyorum demesi ne kadar inandırıcıdır ki? Sen, seviyorsan, kalbindeki sevgiden zaten eminsindir. İşte bu yüzden sevmek, sevilmekten her daim daha değerlidir.

Anlaşılmak meselesine odaklanırsam, böyle anlarda Andrew Niccol'un yönetmenliğini yaptığı "Simone" filmini anımsarım. Filmdeki Victor Taransky'nin  (Al Pacino) hayatını değiştiren hayranı "Hank" gibi birinin, düş bakkalıma uğramasını beklemek arpalık çukurunda yaşayan benim için, günümüz koşullarında fantastik bir hayâl olsa da bazen Pessoa'ya kulak verdiğim de olur: 

"İyi bir düşçü asla uyanmaz." 

Sahiden hiç uyanmaz mı?

Bu epizotu, Marcus Aurelieus'un cümlesiyle bitireyim:

"Kişinin hayatı, düşünün rengine boyanmıştır" 

Hiç yorum yok: