Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

10 Nisan 2014 Perşembe

Sahnede Ölüm


Geçtiğimiz hafta içinde Ankara'da İmge Kitabevi'nden aldığım kitapları okumayı bitirdim. Söz konusu kitaplardan ikisini Pascal Mercier'in "Lizbon'a Gece Treni" ve "Sahnede Ölüm"ü peşpeşe okudum. Çünkü Mercier'in ilk kitabı beni müthiş etkilemişti. Bu sebeple "Sahnede Ölüm"ün sayfalarını büyük bir iştahla açtım. Biraz ilerledikten sonra kitabın tanıtımında sözü edilen, iki kardeş arasındaki sır açığa çıktı. İyi bir kitap okuru olarak uğradığım düş kırıklığını anlatacak kelime bulamıyorum. Tamam, herkes her kitabı beğenmek zorunda değil. Her okurun algıları farklı, dünyaya bakışı, inançları, ön planda tuttuğu olmazsa olmaz saydığı değerleri farklı. Neyse, dedim. Başladık bir kere bitirelim bari. Zaten benim bugüne değin elime alıp bitirmeden bıraktığım kitap sayısı çok nadirdir. Örneğin Orhan Pamuk'un "Kar" isimli kitabını irrasyonel bulup okumayı bırakmıştım. Kurguya ve roman kahramanlarının yapmacıklığına ısınamamıştım bir türlü. Kitaplığımda öylece duruyor. Kim bilir belki bir gün bıraktığım yerden tekrar okurum. 

Mevzuu'yu dağıtmadan "Sahnede Ölüm" e tekrar döneyim. Kitap, Patrice ve Patricia isimli ikiz kardeşlerin birbirlerine yazdıkları günlük benzeri defterlerin içeriğinde anlatılan ailevi sırlar üzerinden yürüyor. Ortada bir sır var, kitap ilerledikçe işlenen bir cinayet var, o cinayet sonrasında ortaya çıkan yeni yeni sırlar var. İyi, hoş, güzel de kardeşim bir kitapta detaylar en ince ayrıntıları da kapsayacak biçimde bu denli sık mı tekrar edilir?

Patrice ve Patricia'nın tâ çocukluklarından itibaren yaşadıkları, paylaştıkları her şeyi anımsamaları, bunları karşılıklı dile getirmeleri okuru psikolojik bir bunalımın içine sokuyor. 

Sizleri daha fazla meraklandırmayayım. İki kardeşin yaşadığı ensest ilişki, Patricia'nın hamileliği, kürtaj tercihi ve bu ilişkiden hiç pişmanlık duyulmaması karşısında ruhunuzda oluşan olumsuz atmosfer, Freud olsanız bile dayanılacak gibi değil. Kitap akmıyor. Tıkanıyor, duruyor, ilerlemekte zorlanıyorsunuz. Ailenin sırları birer birer açığa çıkmasına rağmen okuduklarınızdan heyecan duymuyorsunuz. 

Başlarken belirttiğim gibi. Tamam, herkes her kitabı beğenmek zorunda değil. Bir başkası okur beğenir, ancak ben beğenmedim. Not'um on üzerinden dört. 

"Sahnede Ölüm"ü tavsiye etmediğimi söylememe gerek var mı bilmiyorum. Okuduğuma ve bu kitap için verdiğim paraya, zamana, gerçekten pişmanım. Yazarın okuduğum diğer kitabında (Lizbon'a Gece Treni) bir bölüm vardı. "Hayal Kırıklığının Merhemi." Açıp orayı tekrar okudum. İlginç bir paradoks olacak ama hakikaten hayal kırıklığıma merhem gibi geldi.

Bu sabah "Sahnede Ölüm" ü yayınlayan Kırmızıkedi Yayınlarını arayıp, düşüncelerimi ilettim. Hatta; saçma bulanlar olabilir, okurlarına kitap iade seçeneği sunuyorlarsa bu kitap için iade hakkımı kullanmak istediğimi belirttim. Yanıt olumsuz. Ben bir de kitabı satın aldığım İmge Kitabevi ile görüşmeyi düşünüyorum. Bakalım onlardan nasıl bir yanıt alacağım.

Kitabın içinde altını çizdiğin hiçbir yer yok mu diyeceksiniz. Az da olsa, var elbette.

Yazıyı "Sahnede Ölüm"den altını çizdiğim satırlarla bitireyim. Uyarılarıma rağmen, inadım inat ben yine de okuyacağım kardeşim diyenlere, Allah sabır versin diyorum.

"Beni kaçıran korkuydu. Neden korkuyordum? Kadim bir tabuyu bozmuştuk. Bu, suçluluk hissi duymamıza neden olabilirdi. Ama korku? Vicdanımın sızlamaması beni şaşırtmıştı, bugün bile şaşırtır. Hayır, söz konusu olan o değildi. Korkumun nedeni daha çok tehditkârdı. Kendimi yitirmemdi. Bedenen ayrı olmamız, her şeye rağmen iki kişi olmamızın güvencesiydi; son bir ara duvar görevi görmüştü. Her gece o duvar da yıkılıyordu ve senden daha az arzulu olmasam da içimde müthiş bir korku patlak veriyordu, sınırların kaldırılacağı korkusu ki bu da felakete denkti. belki senin heyecanlı yüzünde okuduğum yabancılık, benim sınırlarımı koruyacak bir özsavunma eylemiydi. Bilmiyorum" Syf.55

"Birlikte susarken çok şey olabilir, bunu şimdi biliyorum. Suskunluk gelişen bir şeydir, susanlar, o suskunluk içinde inanılmaz büyük adımlar atabilirler. İnsanlar o arada birbirine o kadar yaklaşabilir ki, sonunda düşünceler ve duygular birbirine değebilir. Arada hiçbir boşluk kalmaz, anlıyor musun, hiçbir boşluk kalmaz." Syf.363 

İyilikle kalın...


Hiç yorum yok: