Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

20 Mart 2014 Perşembe

Sohrâb-i Sipihrî


"Geldiyse sabah madeninin kâşifi, seslen bana
Parmaklarının ardındaki yaseminin doğuşunda uyanacağım"

Sayfamı izleyen okurların dikkatini çekmiştir; blog sayfasını yeniden açtığım günden itibaren, burada sık sık İranlı şair Sohrâb-i Sipihrî'nin şiirlerinden alıntıladığım dizelere yer vermeye çalışıyorum.

Elimde Şule Yayınevi'nin 'Merdiven Kitapları' dizininde yer alan ve çevirisini Prof.Dr. Mehmet Kanar'ın yaptığı Sohrâb-i Sipihrî'nin 'Sekiz Kitap' başlıklı eseri var. Alıntıladığım dizeleri bu kitaptan yapıyorum. Kitabın girişinde İran şiirine ilişkin uzun değerlendirme yazısı önemli bir kaynak. Söz konusu yazıyı uzun uzun buraya aktarmak istemiyorum fakat meraklılar için Sohrâb-i Sipihrî'nin öz geçmişinin bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. 

İşte Sohrâb-i Sipihrî'nin özgeçmişi ve resimlerinden örnekler...


Sohrâb-i Sipihrî şiirini anlamak için Çağdaş İran Şiirinin evrelerini de incelemek gerekir. Örneğin Furuğ Ferruhzad, Sohrâb-i Sipihrî, Menuçehr-i Ateşi, M.Azad, Ahmed-i Şamlu, Mehdi Ehevan-i Salis ve ve başka genç şairler 1961-1970 döneminde göze çarpan, dikkat çeken şairlerdir. Bu dönemin şiirinin merkezi kuşkusuz Furuğ Ferruhzad'dır ve son 40-50 yılın aydın tipinin temsilcisidir. Romantizm zayıflarken sosyal sembolizm canlılığını korur. Şairler vahşi doğaya yönelir. Önceki dönemin duygusal çöküntüsü yerini felsefi çöküntüye bırakır. Yine bu dönemde geleneksel İslâm tasavvufuyla ilgisi olmayan, daha çok Uzakdoğu'nun mistik havasını estiren bir tasavvuf  görülür. Bu tarz şiirin en belirgin temsilcisi ise Sohrâb-i Sipihrî'dir. Sohrâb'ın şiiri İranî ve İslâmî olmayan bir mistizmden kaynaklanır.


1928 yılında Kâşân'da doğan Sohrâb-i Sipihrî, 1953 yılındaki 28 Mordad darbesinden önce Güzel sanatlar Fakültesi'nin resim bölümünü bitirir. Şiir ve resme duyduğu ilgiyi atbaşı sürdürür. Bir yandan Tahran'da şiirleri basılırken, bir yandan da resimleri sergilenir. Zaman zaman resim galerilerinde şiir geceleri düzenler.


Yaptığı Hindistan, Japonya, İtalya, Yunanistan, Fransa ve Mısır seyahatleri, Doğu felsefesi, Budizm ve dinler tarihine duyduğu ilgi Sohrâb-i Sipihrî'nin şiir ve resmine geniş bir görüş açısı kazandırır.


İlk şiir kitabı Merg-i reng (Rengin Ölümü) 1951'de basılır. Bu kitabı sırasıyla Zindegî-yi hâbhâ (Rüyaların Yaşamı, 1953), Âvâr-i Âftâb (Güneşin Göçüğü, 1961), Şark-ı enduh (Keder Doğusu, 1961) izler. Bu kitaplarında modern İran şiirinin kurucusu Nîma Yuşic'in etkisi açıkça görülür. 1976 yılında yayımladığı Sedây-i pây-i âb (Suyun Ayak Sesi), Mosâfir (Yolcu) ve Hacm-i sebz (Yeşil Hacim) adlı kitaplarında kendi kimliğini hissettirir. Bu yedi kitabı Mâ hîç, mâ nigâh (Biz Hiç, Biz Bakış) adlı şiir kitabıyla birlikte Heşt kitâb (Sekiz Kitap, 1977) adlı kitapları basılır. 


Özgürce düşünmek, biraz sürrealizm, eşya ile kavramlar arasındaki ilişkilere şairene ve hayal kurarak yaklaşmak Sohrâb-i Sipihrî'nin şiirlerinin anahatlarını oluşturur. Kimilerine göre bu özellik şairi Hint üslubunun büyük temsilcisi Bîdil'e yaklaştırır.


Sohrâb-i Sipihrî'nin şiirleri başlangıçta aşırı tenkide uğradı. Şair kötümser, sorumsuz, topluma sırtını çevirmiş biri olarak tanıtıldı. Bu tenkitlere aldırış etmeden yoluna devam eden Sohrâb'ın şiirlerinin en önemli vasfı şiirsel zenginliktir. Serbest vezinli şiirlerindeki uyum seslerde, sözcüklerde ve şiiirin musikîsinde aranmıştır.

Nîma'ya bağlı şairden biri olarak Batı taklitçiliğinden uzak kalan Sohrâb-i Sipihrî 1980 yılında kan kanserine yenik düşerek vefat etmiştir.

Hiç yorum yok: