Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

30 Haziran 2025 Pazartesi

Ne olacak benim bu gökyüzüne, semaya bakma sevdam?


Buraya uğramışken birkaç satır yazmadan geçip gitmek istemedim.

Görev odaklı çalışmaktan mıdır nedir birkaç yıldır kendimi Bekçi Murtaza karakteri gibi hissediyorum. Çalışkan olmaktan bıktım yaw ben çok koyu, çok demli bir tembellik istiyorum; hemi de ultra, mega, limitsiz bir tembel teneke olmak istiyorum ben.

Alacaatlı civarında 1+1 ev bakıyorum bu aralar. Alacaatlı, Ümitköy, Beysukent, Çayyolu, Yaşamkentte fiyatlar onyüzbinmilyon baloncuk yutmuş gibi uçuyor. Emlak sitelerine baktıkça, emlakçılarla, müteahhitlerle falan konuştukça "bat dünya bat" demekten kendimi alamıyorum.

Bu süreçte bahsettiğim bölgelerde 1+1 dairelerin çoğunun ofis/ticari tapulu olduğunu öğrendim. Tapuda mesken yazmaması alıcılar için dezavantaj çünkü ticari tapulu binalarda alıcıların konut kredisi kullanmasına bankalar izin vermiyor. Bu tür konutlar için verilen ticari kredilerin faizi de çok yüksek. Diyelim ki krediye ihtiyacınız yok ve diyelim ki yatırım için nakit para ile ofis tapulu bir yer aldınız ve bir süre sonra nakite ihtiyacınız oldu veya sitede sürdürülen yaşamı, gürültüyü, karmaşayı beğenmediniz veya sitenin adı birtakım sebeplerle kötüye çıktı (örnek: Relax Plus/RelaxYaşam Residence) ofis tapulu mülkünüzü satmak istediniz. Satarken tıpkı sizin gibi cebinde nakit parası olan müşteri bulmanız gerekiyor ki mülk tez zamanda satılabilsin. Bu işler meşakkatli işler anlayacağınız. İyice araştırmadan ev/arsa satın almayın, sakın ha emlakçı tuzaklarına da düşmeyin.

Bağlıca tarafında bir yere baktım geçen hafta 2+1 daire, fiyat fena değil diyerek görüştüğüm emlakçıda dairelerin iskanının alınamadığı için uygun fiyatla satışa konulduğunu öğrendim. Gözü doymaz müteahhit arsaya bir blok fazla bina yapmış, belediye bu sebeple iskan vermemiş. Emlakçının vicdanlısına da ilk defa rast geldim. Böyle insanlara denk geldikçe geleceğe dair kırılan bütün umutlarım tekrar alevleniyor. Ne diyeyim. Allah herkesi iyilerle karşılaştırsın. Beğendiğim daireyi değerinden üç kuruş fazlaya satmak için ayak üstü kırk takla atan emlakçı tayfasından sonra bu dürüst vatandaş emlak alımı/yatırımı konusunda ufkumu açtı. Kendisine minnettarım. Bunu yüzüne de söyledim.

Bu arada çok katlı yapıları incelerken bol bol göğe baktım. Her residence birbirinden farklı birer göğe bakma durağı gibi.

Sahi ne olacak benim bu gökyüzüne, semaya bakma sevdam?

31 Ocak 2025 Cuma

çünkü gülümsemen derin ve sonsuz bir yaşamın belirtisi...


buradayım 
çünkü 
nefes aldığım, kendimi zümrüdü anka gibi hissettiğim 
d
e
r
i
n
l
i
ğ
i
burada buluyorum
vasatlığa tahammülüm yok
çünkü vasat ortamlarda nefes alamıyorum
buradayım
çünkü burada limit yok

h@nna m@tsuri


27 Ocak 2025 Pazartesi

adını söylemek hoşuma gidiyor...


"Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey
Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil"

Cahit Zarifoğlu

 

18 Ocak 2025 Cumartesi

her şey çok derin ve niçin kendime yetmiyor öpüşlerim...


"Ne çok maske değişir söze sığınmak için 
Her şair biraz kirli, biraz yaralı bilge
Çoğaldıkça sızılar söze de sığmaz için
Bir serçe, bir kızılcık, bir bulut bilgeliğe..."

Mehmet Aycı, Körpecik Bir Bulut Sana...



 

31 Aralık 2024 Salı

derin denizlerin ortasından mutlu yıllar...


ben dileğinim -sende gerçekleşecek olan-
kuşlarda, kemençelerde belki -sınırsız
bahçelerde, cesarete biçilen libas!"

Koray Feyiz, Mıo Dolce Amor

 

16 Aralık 2024 Pazartesi

9 Haziran 2024 Pazar

Su gelir... babam gelir

 


"Babanın gizlediği şey oğlunda açığa çıkar. Çoğu defa oğul, babanın açığa çıkmış sırrıdır." Nietzsche

Babam beni "ince oğlum" diyerek severdi. İnceliğimi fiziksel yapıma, huy ve davranışlarımdaki zarifliğe göre mi yoksa her iki özelliğimden de kıvanç duyarak mı değerlendiriyordu bilmiyorum ancak bildiğim tek bir şey vardı. Ben babamın "ince oğluydum" ve babamın beni çok sevdiğinden, gönlünde en değerli kata koyduğundan adım kadar emindim.

Babamla ilgili çocukluk yıllarımdan anımsadığım en net hatıra onu bir köy düğününde halayın başında gördüğüm andı. Elinde beyaz mendili, başında dolaması, sırtında sim işlemeli kollu yeleği, siyah şalvarı, ayağına giydiği körüklü çizmesi ile davul zurna eşliğinde halayın başına durmuş, muhtemelen abdallardan dinleyip ezberlediği "su gelir millendirir/çayırı çillendirir/senin şu bakışların/ahrazı dillendirir" türküsünü çığırıyordu.

Yıllar geçtikçe halayda kıvraklığın, estetik duruşun önemini, ağırlama havasıyla başlayan halay esnasında bütün gözlerin halay başının üzerinde olduğunu, halay ritüelini hakkını vererek tamamlamanın bir onuru ve anlamı bulunduğunu babamdan öğrendim. Köy düğünlerinde fırsat buldukça halayın sonuna dura dura, halayda durduğum sıraları birer ikişer atlaya atlaya babamın yanında defalarca halaya durdum fakat babama olan saygımdan onun davetli olduğu hiçbir düğünde "maşallah, halayda babanı geçtin" övgülerine aldanıp o koca yörüğün önünde halayın başına hiçbir demde geçmedim. Çünkü halay bir kuttur. Töredir. Baba atadır. Törenin başıdır. Törede bir baş varken hanede ikinci bir baş, ikincil bir dirlik olunmaz.

"Kuş ölür sen uçuşu hatırla" diyen Furuğ aslında bu dünyada nasıl ölünmesi gerektiğini değil nasıl yaşanması gerektiğini imliyordu ve uzun, kült bir yaşamın sonunda her insan gibi babam da uçmağa varmıştı. Onun tanrı katına vardığı haberini aldığım gün Ege'de, çok sevdiğim bir sahil beldesinde, Halk Eğitim Merkezinde öğrencilerime halay dersi veriyordum. 

Annem, torunlarının "güzel ebem" dedikleri annem, telefonun diğer ucundan "baban uçmağa vardı oğlum" diyerek beni doğup büyüdüğüm topraklara, dirliğimizin başı olmaya çağırdığında hiç düşünmeden yarıda kalan halayın başına geçtiğimi ve "su gelir millendirir" türküsünü babamın aziz hatırasına hürmeten gözlerimden yaşlar akıtarak çığırdığımı hatırlıyorum.

Hey yoluna yordamına gurban olduğum koca yörük!

Davullar zurnalar yoldaşın, cennet-i âlâ yurdun olsun.

fy

6 Haziran 2024 Perşembe

Uçurtma


Ellerini nereye koyacağını bilemeyen biri ellerini nereye koyar? Göğsünün ortasına, kalbinin üstüne ya da dizlerinin ucuna mı? Ben masanın kenarına koydum. Vertigo nöbetine yakalanmış bimar, ucuz aksiyon filmlerinde kör bir kurşunla tesadüfen vurulmuş, ağır çekimle yere düşmeye hazırlanan figüranlar gibi ellerimi hemen önümdeki masaya uzattım. 

Dokunduğum kağıtların üstüne parmaklarımla geniş ve büyük bir sonsuzluk işareti çizdim. Masada, plastik şişede duran kiraz kolonyasının kapağını açıp avuçlarıma döktüm. Şakaklarımı ovdum. Kiraz ıtırını içime çektim. Masanın üstüne dökülen kolonya damlacıklarını çekmeceden aldığım peçeteyle sildim. Renkli kalemlik kutusunu, makası, tel zımba makinesini, pirinçten yapılmış isimlik levhasını düzelttim. Telefon rehberini, kanun kitapçıklarını üst üste koydum. Bilgisayarın kenarında duran kaktüsü pc kasası ile aynı hizaya getirdim. Bir başkası o halimi görse benim simetri hastası olduğumu düşünebilirdi. Takıntılı mıydım? Batıl inançlarım yoktu fakat lale bahçesinde yaşamak düşüne ki bu bir takıntıysa eğer itiraf ediyorum ben bu düşe çölün ortasında gezinen Kays gibi tutkundum ve o esnada Hera, takıntılarımı sorsa onunla uzun uzun bahçe tutkumu da simetri hastalığı üzerine de konuşabileceğimi düşündüm. Hiçbir şey sormadı. Sessizlik yemini etmiş rahibe gibi sustu. Ben de sustum. 

Susmak gerçekte sihirli bir şivedir. Böyle anlarda en iyi seçenek sessizliğe sessizlikle yanıt vermektir ki sessizliğin parasetomola benzeyen etkisi vardır, Ağrılı zaman dilimlerini uyuşturup, iyileştirir. 

Kimbilir sessizlik göğe salınan uçurtmadır belki de.

İçimden elliye kadar saydım. 

"Masa da masaymış ha" isimli şiiri bilir misin? diyerek sessizliğin ipini kopardım.

fy

5 Haziran 2024 Çarşamba