Bu sayfadaki yazılarımı sürekli okuyanlar bilirler: bugüne kadar daha çok şiirin teorik sorunlarıyla ilgili yazılar yazdım. Bu yazılara kimi arkadaşlar "felsefi yazılar" falan dediler. Ama bence durum öyle değildi, en azından benim amacım böyle değildi. Fakat böyle diyen arkadaşlar şu anlamda haklı olabilirler: Şiirinde içinde olduğu bütün sanatsal ürünler doğrudan olmasa da adına felsefe dediğimiz "derin düşüncenin" ilgi alanına girerler. Belki bu nedenle "Önder Adalı yazılarına" böyle yaklaşmak doğru olabilir.
Şimdi söylediğim, bu yazı bittiğinde biraz daha "vuzuha" kavuşacaktır sanırım.
Bu yılın başlarında Julıo Cortazar'ın YKY 'dan bir kitabı çıktı.
Kitabın adı: "Son Raunt"
Kitapta değişik konularda birçok yazı, şiir ve resim var.
Ama sayfa 45'teki "Öykü İle Yakın Çevresi Üstüne" başlıklı yazı hem Cortazar'ın kendi öykü anlayışını ve öykü üzerine düşüncelerini hem de öykü ve şiir arasındaki bağları anlatması açısından çok öğretici.
Cortazar; Neruda'nın iki dizesiyle başlıyor derdini anlatmaya.
"Uzun uzadıya bir yadsımadan doğar
Benim yazdıklarım."
Neruda'nın dizeleri böyle.
Cortazar bu iki dizeden yazma eyleminin bir "şeytan kovma" olduğunu söylüyor. Ve şeytanın ancak yazarak kovulabileceğini anlatıyor. Ve ekliyor: "Bu sürecin gerçekleşmesi şeytan çıkarma işleminin koşulları ve genel havası içinde olanaklıdır ancak." Cortazar'a göre yazmak ve diyelim bir öykü yaratmak insanı belki biraz rahatlatabilir, ama, gerçek bir yadsıma olmadan gerçek anlamda yazınsal bir metne ulaşılamaz ve insan onu sürekli rahatsız eden "yaratıklardan" kurtulamaz. Belki yazının temelinde bu boğulma duygusu olduğu içinde hemen her metin; Cortazar'ın deyimiyle bir "sanrısallık" çağrıştırdığı ölçüde okuru büyüler. Öykü öyle kurulmalıdır ki; okur öyküyü bitirdiğinde "bir sevişmeden çıkmış gibi" olmalıdır.
Hemen sonra Cortazar; bence şiir için de doğru olan bir başka şey söyler: "Öykünün gerilimi ara düşüncelerin, hazırlık aşamalarının ve bilerek başvurulmuş tüm yazınsal süslerin bir biçimde öyküden atılmasından doğar."
Şiirde de bu yaşanmıyor mu?
Şiir öncesinde şairin beyninde tasarladığı şeyler ve gel-git'ler şiirin yazılma aşaması sırasında şairin belleğinden siliniyorssa şair has şiire, gerçek şiire ulaşabilir.
Neyse.
Yerim yeterse tekrar dönerim belki bu konuya.
Eleştirmen Roger Fry şöyle dermiş:
"İlkin düşünürüm, sonra da düşüncemi bir çizgiyle kuşatırım."
Bu alıntıdan sonra Cortazar şöyle diyor:
"Benim öykülerimde de tam tersi olur: Öyküleri kuşatacak sözcükler daha 'düşünmeye' kalkmadan başlamıştır."
Bence de Cortazar'ın yöntemi daha anlaşılabilir bir şey. Şiirde de, öyküde de yazarın kafası ürün öncesinde endişe, acı ve mucize yaratma duygusu ve bütün bunlara yazarın ya da şairin duyuları da karışır. Ve o anlarda "duyu" nedir, "duygu" nedir, çok da belirli değildir. Ve birdenbire, çoğu zaman da denetimsiz bir şekilde adeta yere dökülür sözcükler. Yani öykü de, şiir de öyle çok da usun kontrol ettiği, edebildiği edebiyat türleri değildir. Umutsuzluk ve umarsızlık yan yanadır belki ama, nedeni bilinmeyen bir coşku da yönlendirir yazanı.
Cortazar'dan son bir alıntı:
"Öyküde temel bir takım amaçlar yoktur; öykü bir bilginin ya da bir iletinin ardına düşmez."
Şiir "düşer" mi peki?
Şiir de düşmez; şiirin kendisi bilgidir zira.
Bir büyük değişimin "bilgisidir" şiir.
Bu değişimin arkasında hastalıklı biçimde kendisini gösteren bir yabancılaşma ve olağan işlevini yitirmiş bir bilinç de olsa!..
Öykü ve şiir, bu anlamda kardeştirler.
Neden böyledir peki bu?
Her ikisi de Rimbaud gibi söylersem; "senfoninin kımıldandığı derinlerde" uç verir de ondan.
Yanılmıyorum değil mi?
Önder Adalı
(Metin Güven)
Onaltıkırkbeş , Şiir, Çığlık, Yaşam Kandili, Haziran 2009, Sayı: 29
4 yorum:
Umutsuzluk ve umarsızlık yan yanadır belki ama, nedeni bilinmeyen bir coşku da yönlendirir yazanı.
.................
evet.
İçerde bir yerlerde koru söndürülemeyen tutku diyorum ben bu nedene.
İyilikle, selamlar.
Cortazar'ın öykü için ilk dediğini, Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık romanını ya da diğer tüm kitaplarını okuduğumda hissediyorum ben. Güzel söylemiş.
Her yazar ya da her kitap yeni bir dünya, yeni bir hayat.
Okumayı seviyoruz, bizi, belki de bir tek okumak düşlerimizden,umutlarımızdan koparmadığı için.
İyilikle kalın.
Yorum Gönder