1-Bana geldiğinde gözlerinde
gülkurusu ateşler vardı. Sıcaklığınla Van Gogh resimlerinden güneş toplayan
Geyşa’ya benziyor, dokunduğunu yakıyordun. Farkındaydım. Heybetli bir yangının tam
ortasına düşmüştüm ve çevremde yükselen alevlerin açlığında medeniyet başka bir
hâle bürünüyordu, sessizlik başka bir hâle.
2-İçimde binlerce ağacın tomurcuğunu
taşıyordum. Neye inanmalıydım. Aşka mı? Adalete mi? Karar vermek zordu.
Yıldızlara, adını bilmediğim galaksilere gitmek, Borges'in ikliminde
çiçeklenmek istiyordum.
3-Yana yana dilsiz bir dağın eteklerine
ulaşmıştık. Yeryüzünde ruhlarını iblise teslim eden insanların gölgesi hüküm
sürüyordu. İyiliğin zemini kırılgandı. Sıradanlık hastalıklı zamanın keyfini
sürüyordu. Korkunun, şüphenin, sükûtu hayalin rengini değiştirecek gücümüz
yoktu. Saltanatın maskesi uzaylı yaratıkları andırıyordu. Korkunçtu. Dünyaya
kargaşa hâkimdi. Mum gibi eriyen insanlığa rağmen sevgiye inanmaktan
vazgeçmediğimi anımsıyorum. Cismini en ince ayrıntılarına kadar ayet gibi
ezberlediğimi de.
3-Mutluluğun anahtarı inzivada
gizlidir. İncinmişliğin toprağında gül yetişmeyeceğini denize savrulan küllerimden
öğrendim.
4-Bugüne dönersek yaşam bir
tahterevallinin iki ucunda gidip geliyor. Küçücük dünyanın battal beden düş
kırıklarıyız.
5-Karanlıkta ve ışıkta, kuzeyde,
güneyde, doğuda ve batıda hep aynı yasemin kokusu. Ân be ân sürüp giden yaşamın
kokusu. Nemli toprak, çiy düşmüş bahçe, sararmış yaprak, Tanrıça Hera’nın
kokusu. Heyhat. Ömrümüze biraz tuz ve baharat çeşnisi katabilme şansımız olsaydı
keşke. Dünyanın tadı kaçmaz, ekşimezdik uzun süre.
6-Geçmişte kaybolmanın görünmeyen yüzünü
seviyorum. Böyle huzur buluyor üzüntü çiçeklerim.
7-Nabız atışları zayıflayan bilinçaltımın
mucizeye ihtiyacı var. Dikensiz yola, tırmanacak dağlara. Samimi ve içten kaynayan
duaya. İki denizin ortasına serilmiş yatakta rüyasız bir uykuya. Nefes almak.
Israrla nefes almak. Nabız atışları zayıflayan bilinçaltımın akıl dışı bir yaşama ihtiyacı var.
8-Merhameti Dante’nin
cehenneminde aramak kime ne kazandırır? Bana uykunun görkemli tadını yanına
alarak gel. Rüyalar pervane, masumiyetin ağırlığını zikredelim cennete karışmanın
hürmetine.
9-Dünyaya Esmeralda gibi gülümseyen sardunyasın. Kökün bağrımda olsun. Gövden
orada çiçeklensin istiyorum.
10-Hayattan geliyorum.
Çılgınlığı yutkunan içgüdülerim gözlerimde alev alıyor. Güzel, ölümcül bir
sonsuzluğun ellerini tutuyorum. Göğsümün üstünde geçmişin yük trenleri. Delilik
kara bir delik gibi bizi içine çekiyor. Siyah beyaz fotoğraflar gibi
soluyorsun. Bana benziyorsun. Çünkü ben de soluyorum.
11-Hafızamı tanıdık bir sıcaklığa
götür. Ürkek bir kuş gibi titrediğim geceye. Bilgeliğin katında tüy gibi
hafiflediğimiz zamanlara.
12-Kusurlu bir hayatın, kapanmayan
mesafelerin, özlemlerin, yarım kalmış öpücüklerin enkazı, ışığı katleden
gecenin boşluğuyum. Gerginim. Dilim merhametli, tenim kutsal, duygularım felç.
Arzularım beni ikiye bölüyor, parçalanıyorum. İhtiyacım olan tek şey erimek,
erimek, erimek…
13-“Hep karanlık, hep karanlık!” Zamanın ruhunu değil sırlarını istiyorum.
Senden aldığım ışığı sana vermek.
14-Gecenin sütü zamanın
rahminden dökülürken boynuna dokunmak evrene dokunmaktır. Âh! Ateşimi sağaltan
duvarlarının serinliğine bayılıyorum.
15-Zayıfım. Beyazım. Güçsüzlüğün
yükselen köpüğünde sürekli kırbaçlanan vahşi bir hayvanın enerjisiyle
soluyorum. Ne yapıp edip kendi sesime dönmem gerekiyor. Unuttuğum kendi sesime.
16-Karanlığın gizemi anlamının
yitirdi. Gecenin çiçek açtığı yerde ruhumuz ışık halesi altında ağlıyor.
17-Kimsin? Nesin? İnsan mı? Yoksa
melek mi? Kim bilir belki de gerçekte Floransa’da müzeler, tarihi çeşmeler,
mermer zeminler, sanatla yoğrulmuş tarih kalıntısı ve Akdeniz’e özge romantizm
suretisin. Rabat’ta gün batımı, Ağrı İshakpaşa Sarayı’nın eteklerine serilmiş
kırmızı haşhaş çiçeği, İzmir’de Kemeraltı Çarşısı, Agora’daki Meyhane,
Uludağ’ın zirvesi, Konya ovasının stepleri, Ihlara Vadisinin doğallığısın.
Belki de Adalar’da gözlerden ırak, küçük ve şık bir pansiyon. Hangisisin?
18-Seni güzelliğin formülüne
karıştıran benim. Tenimdeki yaraya ilaç diye yazan da ben.
19-Gözlerinde bir bakıştan
fazlasını istiyorum. Karanlığın şehvetini. Güvercinlerin yabanlığını, doruklara
bağımlı kartalların çığlığını, Leipzig metrosunda unutulmuş öykülerin altı
çizilmiş satırlarını, Balat'lı Eftelya’nın kırık Türkçeyle söylediği şarkıları.
Unutmadım. Kilitlendim. Hiçbiri tutamaz Toros Ekspresinde sevişmenin kıvamını.
20-Gönül kitabıma kilit üstüne
kilit vurulmuşken hangi güvercinin gerdanlığını okuyup anlatacaksın bana. Monoterapi! "Dünyayı bize hatırlatacak her şeyi kilitle ve hatırla adressiz bir mektuba başlamak gibidir bazı geceler"*
1 yorum:
monoterapi! bir sözle, bir gülümsemeyle, bazen de sessizlikle...
izivayla, sağaltan bir iç döküşle kimi zaman ...ya da hayatın kokusuyla
"geçmişin yük trenleri"ni alıp götürünceye dek...
sevgiler
Yorum Gönder