Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

28 Mart 2020 Cumartesi

avuçlarda pembeleşen zamanlara



deklanşör

a

“boşluklar, bir ölünün savaş alanını terk etmesi midir? “

sesim, rengi kaçan eşyalar gibi kalıyor ortada… ah şimdi!
bu sesimden güvercinler çıkaran bir sihirbaz olsa. sana,
insana karışmamış bir orman, sevişmeye hazır bir iskelet.
şeytan içimizden geçiyor, köleler düzgün bir türkçeyle ağlasa
ipince dağılıyor mürekkebin kokusu kâğıda. sen uğurlayan
ben bekleyenim bu öyküde. ikiye bölündü boynumdaki ağrı
kasıklarımıza kadar inelim. bunun ötesi sana emanetim.

“boşluklar; senin uzaklığın, benim dönüp geldiğim”

b

“düşünmek akıllıların, sevmek aşıkların dersi”

sözcükler bu aşkta o kadar etkili ki, hem giyotine uzanan baş
hem mührü kırılan kapıyım. çırpına çırpına çözüyorum
yüzüne yazılmış şifremi. melek resimleri geçiyor eski bir rüya
ya da sokaktan, yara bere içindeyiz. lirik bir gülüşü var teninin,
su geçirmez – su götürmez mi demeliydim yoksa-
sevgilim, bana akarken beni bulandırma.

“acılarımızı onarma sanatını öğreniyoruz biz bu aşkla ”

c

“hiçbir uzağına bu kadar yakın olmadın sen…”

penceremiz karanlık bir caddeye açılıyor. gökyüzü desen,
yere bakma telaşında. sevişelim hemen. uzat boynunu bana,
uzun bir roman gibi. iki bulutun öpüşmesinden anlıyorum
su yakarmış. bunu da öğretip tenimize geçmiş yazların
ıslığıyla uyanıyoruz. sabahın ağzında sarhoş şubat tadı.
perdeyi aralıyor sevgilim, uzaktan bir deklanşör sesi

“ bir bıçak kendi yarasıyla helalleşiyor şimdi” 

Ömer Turan, kedi güzü, syf.22

Hiç yorum yok: