“Bize genelde ihanet eden kendi kibrimizdir.”
Jane Austen
M.Kagan’ın
“Dünyanın insanlar tarafından şiirsel, fiziksel-coşkusal bir şekilde
özümlenişi, entelektüel kuramsal bilgiden sonsuz daha zengin, daha karmaşık ve
daha çok katmanlıdır. Bütün bu zenginliği ifade edebilmesi için sanatın daha
başka, değişik ‘dillere’ (heykel dili’ne, resim dili’ne, müzik dili’ne)
ihtiyacı vardır” tümcesinden hareketle bütün güzel sanatların insanlarla
kendine has bir anlatım diliyle iletişim kurduğunu düşünürsek, sinema’nın da
kendine özge bir “dil yetisi”ne sahip olması gerektiği sonucuna varırız.
Sinemanın
her şeyden önce bir görüntü sanatı olduğu, insanları etkileme gücünü,
kullandığı “Görsel Esperanto” dilinden aldığı tartışılmaz bir
gerçektir. Şiirde kelime, tiyatroda söz, resimde renk, müzikte nota nasıl ki
olmazsa olmaz asıl malzemeyse, sinemada da görüntü en temel malzeme
özelliğindedir ve bu gerçek sinema sanatı varolduğu sürece asla
değişmeyecektir.
Sinema
diliyle seyircilere bir şeyler anlatma derdinde olan yönetmen için görüntünün
gerçeksel, çevresel, simgesel, öykündürücü, özdeşleştirici, özetleyici,
birleştirici, kurgusal işlevi kadar etkili bir senaryo da vazgeçilmezler
arasındadır. Joe Wright’ta; 2005 yılında “Romantik Yazarlar Birliğinin”
düzenlediği bir anket sonucuna göre, tüm zamanların en romantik romanı seçilen,
“Pride and Prejudice” (Aşk ve Gurur)’un senaryosunu okuduğunda, daha önce hiç
okumadığı bu romanı okumuş ve Jane Austen’in anlatım dilindeki gerçekçiliğinden
etkilenerek filmi tekrar çekmeye karar vermiştir.
Tekrar
çekim diyorum. Çünkü 18.yüzyıl İngiltere’sinde yaşanan bir aşk hikâyesini,
önyargıları, romanın yazıldığı dönemdeki yasalar sebebiyle miras alma hakkı
bulunmayan kızların evlendikten sonra refah içinde yaşayabilmeleri için zengin
koca bulma çabalarını anlatan “Aşk ve Gurur” 1813’te yayımlandıktan sonra,
gerek duygusal içeriği, gerekse aşka dair görkemli üslubuyla edebiyatçılar
kadar sinema sektörünün de ilgisini çekmiş ve “Pride and Prejudice” ilk kez
1940 yılında senaryolaştırılarak filme çekilmiştir.
Çeşitli
zamanlarda dizi film olaraktan televizyona da uyarlanan romanın, 2005 yılında
Joe Wright tarafından, dönemin atmosferine uygun mekânlar
belirlenerek gerçekleştirilen ve başlıca rollerini Keira Knightley,
Matthew Macfadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund
Pike, Jena Malone, Judi Dench’in üstlendiği film 18.yüzyıl sonlarında, sınıf
bilincinin egemen olduğu İngiltere’de yaşayan Bennet ailesini tanıtarak başlar.
Beş
kızı bulunan anne Bennet’in (Brenda Blethyn) en büyük hayali, Elizabeth veya
Lizzie (Keira Knightley), Jane (Rosamund Pike), Lydia (Jena Malone), Mary
(Talulah Riley) ve Kitty (Carey Mulligan) isimli kızlarına varlıklı ve iyi
birer koca bulup onların geleceklerini güvence altına almaktır.
Bennet’lere komşu malikâneye zengin, yardımsever, genç ve bekâr Bay Bingley’nin
(Simon Woods) taşınması Bennet ailesini, özellikle anne Bennet’i
heyecanlandırır. Çünkü bu genç, soylu ve zengin delikanlının seçkin Londra
çevresi ile askerlerden oluşan geniş bir arkadaş grubuna da sahip olduğu
düşünüldüğünde anne Bennet’in kızlarına hayal ettiği gibi birer eş bulup
evlendirmesi zor olmayacaktır. Nitekim düzenlenen bir baloda en büyük kız
kardeş Jane, Bay Bingley ile tanışır ve çift birlikte dans ederler. Aynı baloda
Lizzie’nin, Bay Bingley’in yakın arkadaşı Bay Darcy (Matthew Macfadyen) ile
tanışmasından sonra ikili arasında soğuk rüzgârlar esmeye başlar.
Elizabeth
Bennet romanın ve filmin en başat karakteridir. Neşeli, zeki, canlı
bir kişiliğe sahip olan Elizabeth, babasının (Donald Sutherland) desteğiyle
hayatını kitap okuyarak, çevresinde olup bitenleri gözlemleyerek daha farklı,
serbest, dolu dolu yaşamak için çabalamaktadır. Darcy’nin ise Elizabeth'e
zıt yapıda; oldukça ciddi, sınıfının değer yargılarını dışa vuran, gururlu ve
kibirli bir görünümü vardır. Öyle ki, Bingley baloda kendisine Elizabeth ile
dans etmesini önerdiğinde kızı yeterince çekici bulmadığını söyler. O esnada
Elizabeth kendisi hakkında söylenen bu küçümseyici sözleri duyar ancak
aldırmaz. Darcy’nin hak ettiği yanıtı, ona, balonun sonuna doğru karşılıklı
gelişen bir konuşmada verir.
Elizabeth:
Acaba şiirin aşkı öldürme gücünü ilk kim keşfetti?
Darcy:
Şiiri aşkın gıdası sanırdım.
Elizabeth:
Güçlü, dayanıklı bir aşkın belki ama sadece yüzeysel bir ilgiyse kötü bir sonun
tabutuna çiviyi çakacağına eminim.
Darcy:
Sevgiyi teşvik için siz ne önerirsiniz?
Elizabeth:
Dans etmek! Dans eşiniz idare eder bile olsa.
Film
ilerledikçe bu çift, sık sık karşılaşıp bir araya gelir ve aralarında esmeye başlayan
fırtına kesintisiz devam eder.
Balodan
sonra Bay Bingley’in kız kardeşinden gelen bir davet üzerine anne Bennet kızı
Jane’i bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen at sırtında Bingley’in
köşküne yollar. At sırtında ıslanan Jane hastalanır ve yatağa düşer. Elizabeth,
ablasını ziyarete gider. Bingley’lerin köşkünde Darcy ile karşılaşır. Darcy,
Lizzie’yi yakından tanımaya başladıkça onun akıllı, kendine güveni tam, herşeyi
sorgulayan, sert ve sağlam kişiliğini beğenmeye başlar.
Bu
arada kasabaya askerler gelmiştir. Elizabeth, genç ve yakışıklı Bay Wickham ile
tanışır. İkisi arasında hızla gelişen yakınlaşmalarından birinde Bay Wickham,
Lizzie’ye Darcy ile önceden tanışıklığı bulunduğunu geçmişe dair kötü anıları
olduğunu ve Darcy’nin kendisine büyük haksızlık yaptığını anlatır.
Darcy
hakkında işittiklerine üzülen Elizabeth, ailesine misafir olarak gelen
Bennet’ların akrabası ve Baba Bennet öldükten sonra malikâneyi miras olarak
alacak olan kuzenleri Papaz Bay Collins’in evlilik teklifi üzerine şaşırır.
Ancak Bay Collins’in evlenme teklifini anne Bennet’ın ısrarına rağmen baba
Bennet’in desteğiyle reddeder.
Bennet
kardeşler Netherfield’deki baloya katılırlar. Baloya katılmayan Bay Wickham’ın
yokluğuna üzülen Elizabeth, bu konuda Bay Darcy’i suçlar. Balonun sonrasında Bingley
ailesi, Londra’ya dönerler. Bu karmaşık ortamda, Elizabeth‘in yakın arkadaşı
Charlotte Lucas, Bay Collins ile evlenir.
Bir
süre sonra Elizabeth yeni evli çifti ziyaret etmeye gittiğinde Bay Collins’in
koruyucusu olan Lady Catherine de Bourg ile tanışır. Darcy, yağmur altında
Elizabeth’e olan aşkını açıklar. Elizabeth ise genç adamı hem Jane’nin
evliliğini engellemekle, hem de Bay Wickham’a yaptığı haksızlıklardan dolayı
suçlar ve onu reddeder. Bu konuşmadan sonra Darcy, olayların doğrusunu anlaması
için Elizabeth’e Wickham’ın Darcy ailesine ihanetini anlatan bir mektup yollar.
Mektubu okuyan Elizabeth öğrendiği gerçeklerden etkilenir, eve dönüşünde, kız
kardeşi Lydia’nın Brighton’daki özel geceye davet edildiğini öğrenir.
Askerlerin dönüşünün kutlanacağı bu geceye Lydia’nın da katılacak olması onu
telaşlandırır.
Lizzie,
amcası ve halasıyla beraber Peak District’te kısa bir yolculuğa çıkar. Amcası
ve halasıyla birlikte, Bay Darcy’nin Pemberley’deki görkemli malikânesini
ziyaret eder. Lizzie malikânede Darcy ile karşılaşır ve ikili birbirlerinden
etkilendiklerinin farkına varırlar.
Bu
sırada beklenmedik bir gelişme olur ve Lydia, Bay Wickham ile kaçar. Bennet
ailesinin endişeli bekleyişi, Lydia’dan gelen mektupta bildirilen evlilik
haberi ile mutluluğa dönüşür. Lydia ile Wickham bir süre sonra eve dönerler ve
Lydia evlilik sürecinde Bay Darcy’nin kendilerine yaptığı yardımları ağzından
kaçırır.
Lydia’nın
evliliğinden sonra Bay Darcy’e karşı beslediği tüm kötü önyargıları yıkılan
Elizabeth, Darcy’e âşık olduğunu fark eder. Filmin sonunda Bingley malikâneye
geri döner. Bennet ailesini ziyaret eder ve Jane ile evlenmek istediğini
söyler. Elizabeth ile Darcy’de evlenme kararı alır. Aşk bir kez daha gurura galip
gelmiştir. Film sona erer.
Başından
beri belirttiğimiz gibi bir görüntü sanatı olan sinemada, bu sanatın güzelliği
ayrıntılarda gizlidir. Görüntülerin estetik bir boyut ve yönetmenin istediği
anlamı kazanarak bir sanat eserinin parçaları haline gelmesi, büyük ölçüde
görüntü yönetmenin yeteneğine, bilgisine ve yönetmenle uyumuna bağlıdır.
“Pride
and Prejudice” -Aşk ve Gurur- un yönetmeni Joe Wright’ın en ince ayrıntıları
bile düşünerek tasarladığı bir film. Joe Wright’ın gerçekçi yaklaşımı, görüntü
yönetmeni Roman Osin’in görsel anlatıma kazandırdığı zenginlik, Dario
Marianelli’nin hazırladığı filmin müzikleriyle birleşince ortaya seyretmekten
keyif alınacak bir film çıkmış. Filmin romanın ruhuna uygun kurgusu, seçilen
mekânlar, kostümler, oyuncu ve senaryo tercihindeki başarı, Aşk ve Gurur’u
basit bir canlı görüntü olmaktan öteye taşımış.
Yeri
gelmişken “ince ayrıntıların” filmin gerçekliğini nasıl etkilediğine bir örnek
verelim. 1977’de Ülkü Erakalın’ın yönetmenliğini yaptığı ve Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın aynı adlı eserinden televizyona uyarlanan “Şıpsevdi” isimli dizide
olaylar 1896 yılı Osmanlı döneminde geçer. O dönemde İstanbul’un hiçbir yerinde
elektrikle aydınlatma yoktur. Aydınlatmada mum, gazyağı vs. gibi eski araçlar
kullanılmaktadır ama dizinin çekildiği konakta elektrik tesisatını, prizleri,
lamba düğmelerini açık açık gösteren sahnelerin varlığı, dikkatli seyircilerin
nezdinde bu filmin inandırıcılığını kaybetmesine yetip de artmıştır bile.
Aşk ve
Gurur; kurguyu aynı zamanda sinema yönetmenin dili olarak
düşünen Vsevolod Pudovkin’i de haklı çıkarıyor. Pudovkin sinema
dilini konuşma diline, edebiyata ya da şiire benzeterek, sözcüklerle çekimler
arasında bir koşutluk kurmuştur. Nasıl ki konuşma dilinde sözcükler biraraya
gelerek tümceleri oluşturuyorsa, üzerine görüntü kaydedilmiş film çekimleri de
birleşerek “kurgu cümlelerini” oluşturmaktadırlar. Çünkü sinema görüntülerle
düşünür, düşündürür.
Jane
Austen’in, Aşk ve Gurur isimli eserinde, 18.yüzyıl İngiliz toplumunu, dönemin
sınıfsal koşullarının zorluğunu, miras hukukunu, insanlar arasındaki duygusal
ilişkileri, zengin ve realist bir dille anlatır ki yönetmen Joe Wright’ta
kitabın içindeki bu çok katmanlı zenginliği beyazperdede görünür kılıp,
kitaptaki realiteye seyirciyi de ortak etmeyi başararak tekrar tekrar izlenecek
bir filme imza atmıştır.
Fatih Yavuz Çiçek
Ayna İnsan, 2016, Sayı:17
Orijinal Adı: Pride and Prejudice
Yönetmen: Joe Wright,
Senaryo: Jane Austen, Deborah Moggach
Filmin Türü: Drama, Romantik
Kostüm Tasarımı: Jacqueline Durran
Yapımcılar: Tim Bevan, Eric Fellner, Paul Webster
Sanat Yönetimi: Nick Gottschalk
Müzik: Dario Marianelli
Yapımcı Firma: Universal Pictures
Yapım Yılı: 2005
Yapım Ülkesi: İngiltere
Filmin Süresi: 127 dakika
Vizyon Tarihi: 03.02.2006
Filmin Türü: Drama, Romantik
Kostüm Tasarımı: Jacqueline Durran
Yapımcılar: Tim Bevan, Eric Fellner, Paul Webster
Sanat Yönetimi: Nick Gottschalk
Müzik: Dario Marianelli
Yapımcı Firma: Universal Pictures
Yapım Yılı: 2005
Yapım Ülkesi: İngiltere
Filmin Süresi: 127 dakika
Vizyon Tarihi: 03.02.2006
Oyuncular:
Keira Knightley, Matthew MacFadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund Pike, Jena Malone, Judi Dench, Carey Mulligan, Talulah Riley, Tamzin Merchant
Filmin Ödül Bilgileri:
Boston
Film Eleştirmenleri Derneği üyeleri tarafından Yılın En İyi Yönetmeni Ödülü'ne,
Satellite Ödülleri’nde Yılın En İyi Giysi Tasarımı Ödülü’ne layık bulundu.
Satellite Ödülleri’nde Yılın En İyi Giysi Tasarımı Ödülü’ne layık bulundu.
Kaynaklar:
1-M.Kagan,
Güzellik Bilimi Olarak Estetik ve Sanat, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul
1982, Çeviri:Aziz.Çalışlar, Syf.313
2-Aşk
ve Gurur, Jane Austen
2 yorum:
Güzel filmdir, izlemiştim. AZE
İlerleyen yıllarda yeni versiyonlarının çekileceğinden kuşkum yok. Okuyarak kattığınız değer için teşekkür ederim AZE. Selamlar
Yorum Gönder