Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

31 Mayıs 2016 Salı

Yedinci Sanatın Görsel Esperantosu: Aşk Ve Gurur




“Bize genelde ihanet eden kendi kibrimizdir.” Jane Austen

M.Kagan’ın “Dünyanın insanlar tarafından şiirsel, fiziksel-coşkusal bir şekilde özümlenişi, entelektüel kuramsal bilgiden sonsuz daha zengin, daha karmaşık ve daha çok katmanlıdır. Bütün bu zenginliği ifade edebilmesi için sanatın daha başka, değişik ‘dillere’ (heykel dili’ne, resim dili’ne, müzik dili’ne) ihtiyacı vardır” tümcesinden hareketle bütün güzel sanatların insanlarla kendine has bir anlatım diliyle iletişim kurduğunu düşünürsek, sinema’nın da kendine özge bir “dil yetisi”ne sahip olması gerektiği sonucuna varırız.

Sinemanın her şeyden önce bir görüntü sanatı olduğu, insanları etkileme gücünü, kullandığı “Görsel Esperanto” dilinden aldığı tartışılmaz bir gerçektir. Şiirde kelime, tiyatroda söz, resimde renk, müzikte nota nasıl ki olmazsa olmaz asıl malzemeyse, sinemada da görüntü en temel malzeme özelliğindedir ve bu gerçek sinema sanatı varolduğu sürece asla değişmeyecektir.
                                                   
Sinema diliyle seyircilere bir şeyler anlatma derdinde olan yönetmen için görüntünün gerçeksel, çevresel, simgesel, öykündürücü, özdeşleştirici, özetleyici, birleştirici, kurgusal işlevi kadar etkili bir senaryo da vazgeçilmezler arasındadır. Joe Wright’ta; 2005 yılında “Romantik Yazarlar Birliğinin” düzenlediği bir anket sonucuna göre, tüm zamanların en romantik romanı seçilen, “Pride and Prejudice” (Aşk ve Gurur)’un senaryosunu okuduğunda, daha önce hiç okumadığı bu romanı okumuş ve Jane Austen’in anlatım dilindeki gerçekçiliğinden etkilenerek filmi tekrar çekmeye karar vermiştir.

Tekrar çekim diyorum. Çünkü 18.yüzyıl İngiltere’sinde yaşanan bir aşk hikâyesini, önyargıları, romanın yazıldığı dönemdeki yasalar sebebiyle miras alma hakkı bulunmayan kızların evlendikten sonra refah içinde yaşayabilmeleri için zengin koca bulma çabalarını anlatan “Aşk ve Gurur” 1813’te yayımlandıktan sonra, gerek duygusal içeriği, gerekse aşka dair görkemli üslubuyla edebiyatçılar kadar sinema sektörünün de ilgisini çekmiş ve “Pride and Prejudice” ilk kez 1940 yılında senaryolaştırılarak filme çekilmiştir.

Çeşitli zamanlarda dizi film olaraktan televizyona da uyarlanan romanın, 2005 yılında Joe Wright tarafından, dönemin atmosferine uygun mekânlar belirlenerek gerçekleştirilen ve başlıca rollerini Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund Pike, Jena Malone, Judi Dench’in üstlendiği film 18.yüzyıl sonlarında, sınıf bilincinin egemen olduğu İngiltere’de yaşayan Bennet ailesini tanıtarak başlar.

Beş kızı bulunan anne Bennet’in (Brenda Blethyn) en büyük hayali, Elizabeth veya Lizzie (Keira Knightley), Jane (Rosamund Pike), Lydia (Jena Malone), Mary (Talulah Riley) ve Kitty (Carey Mulligan) isimli kızlarına varlıklı ve iyi birer koca bulup onların geleceklerini güvence altına almaktır.  Bennet’lere komşu malikâneye zengin, yardımsever, genç ve bekâr Bay Bingley’nin (Simon Woods) taşınması Bennet ailesini, özellikle anne Bennet’i heyecanlandırır. Çünkü bu genç, soylu ve zengin delikanlının seçkin Londra çevresi ile askerlerden oluşan geniş bir arkadaş grubuna da sahip olduğu düşünüldüğünde anne Bennet’in kızlarına hayal ettiği gibi birer eş bulup evlendirmesi zor olmayacaktır. Nitekim düzenlenen bir baloda en büyük kız kardeş Jane, Bay Bingley ile tanışır ve çift birlikte dans ederler. Aynı baloda Lizzie’nin, Bay Bingley’in yakın arkadaşı Bay Darcy (Matthew Macfadyen) ile tanışmasından sonra ikili arasında soğuk rüzgârlar esmeye başlar.

Elizabeth Bennet  romanın ve filmin en başat karakteridir. Neşeli, zeki, canlı bir kişiliğe sahip olan Elizabeth, babasının (Donald Sutherland) desteğiyle hayatını kitap okuyarak, çevresinde olup bitenleri gözlemleyerek daha farklı, serbest, dolu dolu yaşamak için çabalamaktadır. Darcy’nin ise Elizabeth'e zıt yapıda; oldukça ciddi, sınıfının değer yargılarını dışa vuran, gururlu ve kibirli bir görünümü vardır. Öyle ki, Bingley baloda kendisine Elizabeth ile dans etmesini önerdiğinde kızı yeterince çekici bulmadığını söyler. O esnada Elizabeth kendisi hakkında söylenen bu küçümseyici sözleri duyar ancak aldırmaz. Darcy’nin hak ettiği yanıtı, ona, balonun sonuna doğru karşılıklı gelişen bir konuşmada verir.

Elizabeth: Acaba şiirin aşkı öldürme gücünü ilk kim keşfetti?
Darcy: Şiiri aşkın gıdası sanırdım.
Elizabeth: Güçlü, dayanıklı bir aşkın belki ama sadece yüzeysel bir ilgiyse kötü bir sonun tabutuna çiviyi çakacağına eminim.
Darcy: Sevgiyi teşvik için siz ne önerirsiniz?
Elizabeth: Dans etmek! Dans eşiniz idare eder bile olsa.

Film ilerledikçe bu çift, sık sık karşılaşıp bir araya gelir ve aralarında esmeye başlayan fırtına kesintisiz devam eder.

Balodan sonra Bay Bingley’in kız kardeşinden gelen bir davet üzerine anne Bennet kızı Jane’i bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen at sırtında Bingley’in köşküne yollar. At sırtında ıslanan Jane hastalanır ve yatağa düşer. Elizabeth, ablasını ziyarete gider. Bingley’lerin köşkünde Darcy ile karşılaşır. Darcy, Lizzie’yi yakından tanımaya başladıkça onun akıllı, kendine güveni tam, herşeyi sorgulayan, sert ve sağlam kişiliğini beğenmeye başlar.

Bu arada kasabaya askerler gelmiştir. Elizabeth, genç ve yakışıklı Bay Wickham ile tanışır. İkisi arasında hızla gelişen yakınlaşmalarından birinde Bay Wickham, Lizzie’ye Darcy ile önceden tanışıklığı bulunduğunu geçmişe dair kötü anıları olduğunu ve Darcy’nin kendisine büyük haksızlık yaptığını anlatır.

Darcy hakkında işittiklerine üzülen Elizabeth, ailesine misafir olarak gelen Bennet’ların akrabası ve Baba Bennet öldükten sonra malikâneyi miras olarak alacak olan kuzenleri Papaz Bay Collins’in evlilik teklifi üzerine şaşırır. Ancak Bay Collins’in evlenme teklifini anne Bennet’ın ısrarına rağmen baba Bennet’in desteğiyle reddeder.

Bennet kardeşler Netherfield’deki baloya katılırlar. Baloya katılmayan Bay Wickham’ın yokluğuna üzülen Elizabeth, bu konuda Bay Darcy’i suçlar. Balonun sonrasında Bingley ailesi, Londra’ya dönerler. Bu karmaşık ortamda, Elizabeth‘in yakın arkadaşı Charlotte Lucas, Bay Collins ile evlenir.

Bir süre sonra Elizabeth yeni evli çifti ziyaret etmeye gittiğinde Bay Collins’in koruyucusu olan Lady Catherine de Bourg ile tanışır. Darcy, yağmur altında Elizabeth’e olan aşkını açıklar. Elizabeth ise genç adamı hem Jane’nin evliliğini engellemekle, hem de Bay Wickham’a yaptığı haksızlıklardan dolayı suçlar ve onu reddeder. Bu konuşmadan sonra Darcy,  olayların doğrusunu anlaması için Elizabeth’e Wickham’ın Darcy ailesine ihanetini anlatan bir mektup yollar. Mektubu okuyan Elizabeth öğrendiği gerçeklerden etkilenir, eve dönüşünde, kız kardeşi Lydia’nın Brighton’daki özel geceye davet edildiğini öğrenir. Askerlerin dönüşünün kutlanacağı bu geceye Lydia’nın da katılacak olması onu telaşlandırır.

Lizzie, amcası ve halasıyla beraber Peak District’te kısa bir yolculuğa çıkar. Amcası ve halasıyla birlikte, Bay Darcy’nin Pemberley’deki görkemli malikânesini ziyaret eder. Lizzie malikânede Darcy ile karşılaşır ve ikili birbirlerinden etkilendiklerinin farkına varırlar.

Bu sırada beklenmedik bir gelişme olur ve Lydia, Bay Wickham ile kaçar. Bennet ailesinin endişeli bekleyişi, Lydia’dan gelen mektupta bildirilen evlilik haberi ile mutluluğa dönüşür. Lydia ile Wickham bir süre sonra eve dönerler ve Lydia evlilik sürecinde Bay Darcy’nin kendilerine yaptığı yardımları ağzından kaçırır.

Lydia’nın evliliğinden sonra Bay Darcy’e karşı beslediği tüm kötü önyargıları yıkılan Elizabeth, Darcy’e âşık olduğunu fark eder. Filmin sonunda Bingley malikâneye geri döner. Bennet ailesini ziyaret eder ve Jane ile evlenmek istediğini söyler. Elizabeth ile Darcy’de evlenme kararı alır. Aşk bir kez daha gurura galip gelmiştir. Film sona erer.

Başından beri belirttiğimiz gibi bir görüntü sanatı olan sinemada, bu sanatın güzelliği ayrıntılarda gizlidir. Görüntülerin estetik bir boyut ve yönetmenin istediği anlamı kazanarak bir sanat eserinin parçaları haline gelmesi, büyük ölçüde görüntü yönetmenin yeteneğine, bilgisine ve yönetmenle uyumuna bağlıdır.

“Pride and Prejudice” -Aşk ve Gurur- un yönetmeni Joe Wright’ın en ince ayrıntıları bile düşünerek tasarladığı bir film. Joe Wright’ın gerçekçi yaklaşımı, görüntü yönetmeni Roman Osin’in görsel anlatıma kazandırdığı zenginlik, Dario Marianelli’nin hazırladığı filmin müzikleriyle birleşince ortaya seyretmekten keyif alınacak bir film çıkmış. Filmin romanın ruhuna uygun kurgusu, seçilen mekânlar, kostümler, oyuncu ve senaryo tercihindeki başarı, Aşk ve Gurur’u basit bir canlı görüntü olmaktan öteye taşımış.

Yeri gelmişken “ince ayrıntıların” filmin gerçekliğini nasıl etkilediğine bir örnek verelim. 1977’de Ülkü Erakalın’ın yönetmenliğini yaptığı ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı eserinden televizyona uyarlanan “Şıpsevdi” isimli dizide olaylar 1896 yılı Osmanlı döneminde geçer. O dönemde İstanbul’un hiçbir yerinde elektrikle aydınlatma yoktur. Aydınlatmada mum, gazyağı vs. gibi eski araçlar kullanılmaktadır ama dizinin çekildiği konakta elektrik tesisatını, prizleri, lamba düğmelerini açık açık gösteren sahnelerin varlığı, dikkatli seyircilerin nezdinde bu filmin inandırıcılığını kaybetmesine yetip de artmıştır bile.

Aşk ve Gurur; kurguyu aynı zamanda sinema yönetmenin dili olarak düşünen Vsevolod Pudovkin’i de haklı çıkarıyor. Pudovkin sinema dilini konuşma diline, edebiyata ya da şiire benzeterek, sözcüklerle çekimler arasında bir koşutluk kurmuştur. Nasıl ki konuşma dilinde sözcükler biraraya gelerek tümceleri oluşturuyorsa, üzerine görüntü kaydedilmiş film çekimleri de birleşerek “kurgu cümlelerini” oluşturmaktadırlar. Çünkü sinema görüntülerle düşünür, düşündürür.

Jane Austen’in, Aşk ve Gurur isimli eserinde, 18.yüzyıl İngiliz toplumunu, dönemin sınıfsal koşullarının zorluğunu, miras hukukunu, insanlar arasındaki duygusal ilişkileri, zengin ve realist bir dille anlatır ki yönetmen Joe Wright’ta kitabın içindeki bu çok katmanlı zenginliği beyazperdede görünür kılıp, kitaptaki realiteye seyirciyi de ortak etmeyi başararak tekrar tekrar izlenecek bir filme imza atmıştır.

Fatih Yavuz Çiçek
Ayna İnsan, 2016, Sayı:17 
  
Orijinal Adı: Pride and Prejudice 
Yönetmen: Joe Wright,
Senaryo: Jane Austen, Deborah Moggach
Filmin Türü: Drama, Romantik
Kostüm Tasarımı: Jacqueline Durran
Yapımcılar: Tim Bevan, Eric Fellner, Paul Webster
Sanat Yönetimi: Nick Gottschalk
Müzik: Dario Marianelli
Yapımcı Firma: Universal Pictures
Yapım Yılı: 2005
Yapım Ülkesi: İngiltere
Filmin Süresi: 127 dakika
Vizyon Tarihi: 03.02.2006

Oyuncular:
Keira Knightley, Matthew MacFadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund Pike, Jena Malone, Judi Dench, Carey Mulligan, Talulah Riley, Tamzin Merchant

Filmin Ödül Bilgileri:
Boston Film Eleştirmenleri Derneği üyeleri tarafından Yılın En İyi Yönetmeni Ödülü'ne,
Satellite Ödülleri’nde Yılın En İyi Giysi Tasarımı Ödülü’ne layık bulundu. 

Kaynaklar:
1-M.Kagan, Güzellik Bilimi Olarak Estetik ve Sanat, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1982, Çeviri:Aziz.Çalışlar, Syf.313
2-Aşk ve Gurur, Jane Austen

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Güzel filmdir, izlemiştim. AZE

mabelard dedi ki...

İlerleyen yıllarda yeni versiyonlarının çekileceğinden kuşkum yok. Okuyarak kattığınız değer için teşekkür ederim AZE. Selamlar