Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

3 Kasım 2014 Pazartesi

Kara Plak


Kara Plak, Hanif Kureishi'nin okuduğum ilk kitabı. Kureishi, İngiltere'de yaşayan göçmenlerin sorunlarına, kültürel ve dini inanç uyuşmazlıklarına, kimlik çatışmalarına ve fundamentalizmin boyutlarına dikkat çekiyor Kara Plak'ta.

Kitabın konusu kısaca şöyle:

Hukuk öğrenimi için Londra'ya gelen Pakistanlı Shahid, okulda Riaz ve arkadaşlarıyla tanışır. Shahid, müzik tutkunudur. Riaz ve arkadaşları ise inançlarına bağlıdırlar ve yaşadıkları ülkede üçüncü sınıf insan muamelesi görmenin isyanı içindedirler.

Shahid, bir yandan Riaz ve arkadaşlarıyla dost olurken, bir yandan da okulda öğretmen olarak görev yapan Deedee ile yakınlaşır. Shahid, Deedee ile birlikteyken uyuşturucu kullanmakta, onunla sınırsız, kuralsız sevişmekten büyük bir haz duymaktadır. Aynı Shahid, Riaz ve arkadaşlarının yanında inançlarını ve geleneklerini yaşamaya çalışmaktadır. 

İçine düştüğü ikilem Shahid için zor bir durumdur. Ve Shahid; uyuşturucu, seks, şiddet, müzik, inançsızlık, tutku ve dini duyguların içiçe geçtiği karmaşanın içinde aşk ve şiddet arasında bir tercih yapmak zorunda kalacaktır.

Kureishi, Kara Plak'ta kısa ve net cümleler kullanıyor. Kitap ilk beş bölümün bitiminden sonra kendini okutmaya başlıyor. Olayları anlatış biçimi oldukça cesur ve gerçekçi. Salman Rüşdi'nin kitabının üniversitede yakılmasının anlatıldığı bölümler okurun hafızasında 1989 yılını yeniden canlandırıyor. 

İngiliz toplumunun yaşamlarını ve Liberal eğilimlerini Deedee karakteri üzerinden, göçmenlerin sorunlarını Shahid ve arkadaşları üzerinden tarafsız kalmaya çalışarak bütün çıplaklığıyla anlatmaya çalışan Kureishi'nin romanı, ülkemizin dört bir yanına dağılmış Afgan, Suriye, Irak kökenli sığınmacıların sorunlarını da düşünerek bir solukta okunacak cinsten.

"Deedee'nin  öğrencilerinin sevdiği müzik, nasıl dans ettikleri, giysileri, dilleri, bu onlara aitti, bir yaşam biçimiydi. Deedee'nin içine girmeye, genişletmeye, üzerinde sorular sormaya çalıştığı işte orasıydı. İnsanlara kültürün onlara ne yarar sağlayacağını anlatmanın  tadı olmuyordu, özellikle de neye yaradığını göremiyorlarsa. Böyle olunca sürekli aşağı konumda olduklarını söylemiş oluyordu onlara. Pek çoğu beyaz, elit kültürün  kendilerini kandırdığını, iki yüzlü olduğunu düşünüyordu. Bazıları için bu, tembelliğe bir mazeretti. Bazılarınınsa içinden gelmiyordu: kendilerini bütünüyle susturan kültürü tanımak istemiyorlardı.

Ama kitaplar söz konusu olduğunda şu an Deedee'nin hoşuna giden bir şey vardı. Deedee gizliden gizliye giysiler, seks, lokantalar ve oteller için "beylik düzüşme" romanları okuduğunu itiraf ediyordu, başkalarının yatakta çikolata yediği gibi. Yine de devirdiği onlarca "kendi kendine yardım kitabı" daha çok utandırıyordu onu. Dediğine göre, pek çok kadın neden daha fazla haz alamadıklarını, beklentilerinin neden gerçekleşmediğini anlamak için okuyordu onları. Bu tür kitapların hangi gereksinimleri karşıladığı ilgilendiriyordu onu daha çok, amacı insanları, bir tek bilim adamlarının her şeyin başı sandıkları, gerçek insanlarınsa yalnız tatillerde okudukları bir yazın türüyle rahatsız etmek değildi." (syf.141-142)

"Görüyorsunuz ki yazın, doğası gereği, bütünüyle bir tür yalandır-hakikatin çarpıtılmasıdır. Çocuklar yalan söylediğinde "hikâye anlatmak" sözünü kullanmaz mıyız? Bunlar zararsız, çarpıtılmış öykülerdir kuşkusuz, bizi güldürürler. Yapacak başka bir şeyimiz yoksa zamanımızı geçirmemizi sağlarlar. Ama yoz bir nitelik taşıyan pek çok yazın yapıtı da vardır. Bunlar "mürekkebine hakim olamayan" türden diyebileceğimiz yazarlar tarafından üretilirler. Bu masal-maval okuyucular "büyük yazar" sayılabilmek için genellikle elit beyazların onayına gereksinim duyarlar. Kitlelere hakikati açıklıyormuş havalarına girmeyi  severler-bu kültürsüz, yarı cahil aptallar. Aslında hiç tanımazlar o kitleleri. Tanıdıkları  tek yoksul insanlar hizmetçileridir. Böylelikle de gerçekte içimizde yatan pisliğe hitap etmiş sayılırlar. Bunu yapmak kolaydır. Pislik çekici gelir bize." (syf.189-190)