Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

1 Kasım 2014 Cumartesi

Yahya Kemal ve Kültürel Bilinç



Şair, şiir icad eyle
Dil mülkünü abad eyle

Gazi Âşık Hasan Dede

Bir milleti millet yapan kültürel değerler, yaşam tarzı, vatan, devlet, dil, inanç gibi unsurlardan ve o toplumu birleştirip bütünleştiren, tarih boyunca sürüp giden ortak paydalardan oluşur.

Bu açıdan Yahya Kemal Beyatlı’nın Türk Edebiyatının geçmişinden, günümüze uzanan engin coğrafyasına bıraktığı izler incelendiğinde, kendi medeniyet köklerinin bilincine varmış bir şair, düşünce adamı ve gelecek kuşaklara miras bıraktığı edebî eserlerin terkibîyle karşılaşırız. Vefatının 50.yılına denk gelen 2008 yılında, onun Türk Edebiyatı ve şiirine kazandırdığı yeni açılımlar hakkında yazılıp konuşulması, kuşkusuz şairin bilinen bilinmeyen birçok özelliğinin yeniden keşfedilmesine, Türk şiiri adına önemli bir kazanım olarak değerlendirilmelidir.

Yahya Kemal, aynı zamanda değişen topluma neyi sürdürmemiz, neyi değiştirmemiz gerektiğini söyleyen bir düşünürdür de. Tarihimiz, musikimiz, mimarimiz, dilimiz, bütün kültür ve medeniyet varlıklarımız onun düşüncesinde ve yorumunda arkeolojik malzeme olmaktan çıkar, yaşayan ve yaşatan değerler olurlar. Bunun için de kültür ve edebiyat hayatımızda, şiirimizde hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken bir Yahya Kemal vakıası vardır ve var olmaya da devam edecektir. Türk insanının dün ne olduğunu, yarın ne olması gerektiğini söyleyip en sağlıklı yolu gösterenlerin başında Yahya Kemal gelir. (1)

“Bir ulusun kültürü,
o ulusun sanat üslubu ile hayatın bütün alanlarındaki birliğidir”
Nietzsche

Bu noktada kültür kavramı nedir ve Yahya Kemal’in düşünce yapısında nasıl karşılık bulmuştur sorusunu irdelemekte fayda vardır.

Kültür kavramı, Türkçe’de farklı anlamlarda kullanılmaktadır:

1.Milleti millet yapan ve onu başka milletlerden ayıran değer yargılarının bütünü.Bu tanım,kültürü manâ değerlerinin toplamı olarak ele alır. Maddi değerleri ayırarak, onu, “medeniyet” olarak isimlendirir. Türk kültürü, İsveç kültürü, İngiliz kültürü, Alman kültürü gibi.

2.Bir milletin ortaya koyduğu maddi ve manevi değerlerin toplamı.Bu tanımda milletin maddi değerleriyle manâ değerleri birbirinden ayrılmaz; medeniyet, kültürün özel bir hâli olarak kabul edilir. Daha çok antropologlar tarafından temsil edilen bu görüşe göre kültür, maddi ve manevi değerlerin şekil aldığı bir kalıptır. Doğu Kültürü, İslam kültürü gibi.

3.Eğitim yoluyla kazanılan gelişme ve ilerleme. Kültürlü aile, kültürlü öğrenci gibi.

4.Sözlük anlamıyla toprağı sürme, ekip biçme. Boğaz kültürü, kültür mantarı. Bu tanımlamanın dışında kalan kültür, düşünme, hissetme ve davranış tarzıdır. Daha önce yaşanmış şeylerden, yaşanması mümkün olaylara karşı bir tavır almadır. Bu tavırlar belli bir zamanda oluşturulmuş, nesilden nesile aktarılmış birtakım kurallarla da belirlenebilir. Buna göre kültür, doğaya olmayan, ama doğada insan tarafından eklenen her şeydir.(2)

“Bir değişim, bize gelişme fırsatını sağlayacak olan
 bir sonraki değişime yol açar”
Vivien Buchen

Kültürel bilinç ve düşünce değişimi Yahya Kemal’in Fransa da geçirdiği yıllarda şekillenir. Paris’te öğrenim gördüğü Ecole Libre de Science Politique’teki (Siyasal Bilgiler Okulu) tarih profesörü Albert Sorel’den duyduğu “Dünyada daha keşf olunmamış iki bilinmeyen var: bunlardan biri, coğrafyada kutup; öteki de tarih içinde Türklük” sözü, onu derinden sarstı. Bu Yahya Kemal’in kendi kültürel kimliğini bulmasında yakılan ilk kıvılcımdır. Ancak bu söz onun “kafasındaki “biz kimiz” ve dolayısıyla “bizim şiirimiz nasıl olmalıdır” sorusunun yanıtını verecek derinlikte görülmüyordu. Kafasında ikinci ve asıl kıvılcımı yakan söz, Camille Julian’ın “Fransa toprağı, bin yılda Fransız ulusunu yarattı” sözü oldu. Bu sözle o zamana değin öğrendiği, ulus, din, kültür, sanat, şiir, dil gibi kişileri insan yapan kavramları yeniden gözden geçirdi.(…) Osmanlı ve Turan görüşlerinin yalnızca birer düşlem ve yanılsama olduğunu; kültür dünyasını, dini, dili, şiiri, görenekleri eskilerin “iklim” dedikleri “kültür ve toprak” bütününün, uzun bir süreçte yarattığını düşündü ve böylece aradığı ilk kavramı buldu:

Ulusu, ulusal kültürü, dini, dili ve şiiri insan topluluğunda verili olarak bulunduğu varsayılan özellikler değil, uzun bir süreçte, “vatan toprağı” yaratır.

Bu sürecin sonunda vardığı ikinci neticeye göre Türk ulusunun kültür, dil ve şiirinin asıl 1071 Malazgirt savaşından sonra ulusal kimliğini bulduğu, Anadolu rengi ve kokusu taşıyan bu kültüre Balkan topraklarının renginin de katıldığıdır. Türk Ulusunu olduğu gibi, Türk kültür ve şiirini de bin yılda Anadolu toprağı yaratmıştır.(3)

Yahya Kemal şiirinde dönüşüm noktalarından biri de Mallerménin "Fransız gençleri şiir sanatını öğrenmek istiyorlarsa Paul Verlaine'in Fêtes Galantes'ını ezberlesinler" sözüdür. Bu söz üzerine kendi ulusunun şiir köklerini ve kimliğini öğrenmeye başlayan şairin şiirdeki yenilenmeyi anlatırken önemseyip kullandığı iki sözcük “terkîp” (bireşim) ve “imtidât” (süreklilik) tir.(4)

XX.Yüzyıl Türk Edebiyatının en önemli isimlerinden olan Yahya Kemal bu nedenle hem eski şiiri noktalayan Divan biçimi şiirleri,hem de yeni dil ve biçimdeki şiirleri yazmıştır. Bunların arasındaki (aruz ölçüsü bir yana) tek ortak nokta,kendi tarih ve kültürümüzün insanının çerçevesini çizme özlemidir. Her iki tarz şiirlerinde de dilde, ölçüde, uyakta yetkinlikçilik anlayışıyla bir yandan dilin musikisini yakalamaya çalışırken, bir yandan da bu düşünsel çekirdeği yeşertmeye çalışmıştır.(5)

Birinci Dünya Savaşı içinde kazanılan Çanakkale Zaferi için, kimilerine göre Sultan Reşad tarafından, kimilerine göreyse Abdülhak Hamid Tarhan’ın yazdığı söylenen gazelin beytinin üstüne, üçer mısra ekleyerek Divan Edebiyatı’nda bile eşine rastlanılmayacak şekilde yaptığı “tahmis” onun sürekli gelişen ve derinleşip zenginleşen bir şiir anlayışını yakaladığının en güzel örneklerindendir.

Cepheden topları ejder gibi bârû-efken
Arkasında gemiler bir sürü div-i âhen
Gökte tayyârelerden saçarak nâr ü fiten
Savlet etmişti Çanakkaleye bahr ü berden
Ehl-i islâmın iki hasm-ı kavisi birden

Kadın erkek anadan tâ süt emen yavrumuza
Hepimiz canla sarıldık tâ vatan duygumuza
İntizâr eyledi gafletle adû korkumuza
Lâkin imda-i ilahi yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kala-yı pulâd-beden

Şükür Allaha ki gördüm bu mübarek sinde
Kahraman ordumu serhadde muzaffer zinde
Müjde İran ile Turan ve Çin ü Hinde
Asker evlâtlarımın pişgeh-i azminde
Aczini eyledi idrâk nihayet düşmen

Allah Allah nidasıyla muhacim ahrar
Tepelerden boşalıp saikavâri kahhar
Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yi kenar
Kadr ü haysiyeti pâymal olarak etti firar
Kalb-i islâma nüfûz eylemeye gelmişken

Ruh-i Peygamberi tebşire giderken şüheda
Millet arkada bugün vecd ile tekbir-sera
Sende mihrâb-i hilâfette cebin-sâyi sena
Kapanıp secde-i şükrana Reşad eyle dua
Mülkü islâmı Hudâ eyleye dâim me’men (6)

Yahya Kemal’in kendi gök kubbesini bulduktan sonra yazdığı şiirler, Egülgazi Bahadır Han’ın o çok bilinen sözünü doğrular niteliktedir.

“Türke Türkâne söylemek gerek.”

 Fatih Yavuz Çiçek

Kaynaklar:
(1) www.yahyakemalenstitusu.org.tr/2008.asp
(2) Dil Kültür İletişim ve Medya-Doç.Dr.Şerife YILDIZ s.98
(3) Şiirden Eleştiriye-Kemal BEK s.76–77
(4) a.g.s 79
(5) a.g.s 61–62
(6) Edebiyat Bilgileri Batı’da ve Bizde Edebî Akımlar-Kemal GARİBOĞLU s.67–68