Şair, şiir icad eyle
Dil mülkünü abad eyle
Gazi Âşık Hasan Dede
Bir milleti millet yapan kültürel
değerler, yaşam tarzı, vatan, devlet, dil, inanç gibi unsurlardan ve o toplumu
birleştirip bütünleştiren, tarih boyunca sürüp giden ortak paydalardan oluşur.
Bu açıdan Yahya Kemal Beyatlı’nın
Türk Edebiyatının geçmişinden, günümüze uzanan engin coğrafyasına bıraktığı
izler incelendiğinde, kendi medeniyet köklerinin bilincine varmış bir şair,
düşünce adamı ve gelecek kuşaklara miras bıraktığı edebî eserlerin terkibîyle karşılaşırız.
Vefatının 50.yılına denk gelen 2008 yılında, onun Türk Edebiyatı ve şiirine kazandırdığı
yeni açılımlar hakkında yazılıp konuşulması, kuşkusuz şairin bilinen bilinmeyen
birçok özelliğinin yeniden keşfedilmesine, Türk şiiri adına önemli bir kazanım
olarak değerlendirilmelidir.
Yahya Kemal, aynı zamanda değişen topluma neyi sürdürmemiz, neyi değiştirmemiz
gerektiğini söyleyen bir düşünürdür de. Tarihimiz, musikimiz, mimarimiz,
dilimiz, bütün kültür ve medeniyet varlıklarımız onun düşüncesinde ve yorumunda
arkeolojik malzeme olmaktan çıkar, yaşayan ve yaşatan değerler olurlar. Bunun
için de kültür ve edebiyat hayatımızda, şiirimizde hiçbir zaman göz ardı
edilmemesi gereken bir Yahya Kemal vakıası vardır ve var olmaya da devam
edecektir. Türk insanının dün ne olduğunu, yarın ne olması gerektiğini söyleyip
en sağlıklı yolu gösterenlerin başında Yahya Kemal gelir. (1)
“Bir ulusun kültürü,
o ulusun sanat üslubu ile hayatın bütün
alanlarındaki birliğidir”
Nietzsche
Bu
noktada kültür kavramı nedir ve Yahya Kemal’in düşünce yapısında nasıl karşılık
bulmuştur sorusunu irdelemekte fayda vardır.
Kültür kavramı,
Türkçe’de farklı anlamlarda kullanılmaktadır:
1.Milleti
millet yapan ve onu başka milletlerden ayıran değer yargılarının bütünü.Bu
tanım,kültürü manâ değerlerinin toplamı olarak
ele alır. Maddi değerleri ayırarak, onu, “medeniyet” olarak isimlendirir. Türk
kültürü, İsveç kültürü, İngiliz kültürü, Alman kültürü gibi.
2.Bir
milletin ortaya koyduğu maddi ve manevi değerlerin toplamı.Bu tanımda milletin
maddi değerleriyle manâ değerleri birbirinden
ayrılmaz; medeniyet, kültürün özel bir hâli
olarak kabul edilir. Daha çok antropologlar tarafından temsil edilen bu görüşe
göre kültür, maddi ve manevi değerlerin şekil aldığı bir kalıptır. Doğu
Kültürü, İslam kültürü gibi.
3.Eğitim
yoluyla kazanılan gelişme ve ilerleme. Kültürlü aile, kültürlü öğrenci gibi.
4.Sözlük
anlamıyla toprağı sürme, ekip biçme. Boğaz kültürü, kültür mantarı. Bu tanımlamanın
dışında kalan kültür, düşünme, hissetme ve davranış tarzıdır. Daha önce yaşanmış
şeylerden, yaşanması mümkün olaylara karşı bir tavır almadır. Bu tavırlar belli
bir zamanda oluşturulmuş, nesilden nesile aktarılmış birtakım kurallarla da
belirlenebilir. Buna göre kültür, doğaya olmayan, ama doğada insan tarafından eklenen
her şeydir.(2)
“Bir değişim, bize gelişme fırsatını
sağlayacak olan
bir
sonraki değişime yol açar”
Vivien Buchen
Kültürel
bilinç ve düşünce değişimi Yahya Kemal’in Fransa da geçirdiği yıllarda
şekillenir. Paris’te öğrenim gördüğü Ecole Libre de Science Politique’teki
(Siyasal Bilgiler Okulu) tarih profesörü Albert Sorel’den duyduğu “Dünyada daha
keşf olunmamış iki bilinmeyen var: bunlardan biri, coğrafyada kutup; öteki de
tarih içinde Türklük” sözü, onu derinden sarstı. Bu Yahya Kemal’in kendi
kültürel kimliğini bulmasında yakılan ilk kıvılcımdır. Ancak bu söz onun “kafasındaki
“biz kimiz” ve dolayısıyla “bizim şiirimiz nasıl olmalıdır” sorusunun yanıtını
verecek derinlikte görülmüyordu. Kafasında ikinci ve asıl kıvılcımı yakan söz, Camille
Julian’ın “Fransa toprağı, bin yılda Fransız ulusunu yarattı” sözü oldu. Bu
sözle o zamana değin öğrendiği, ulus, din, kültür, sanat, şiir, dil gibi
kişileri insan yapan kavramları yeniden gözden geçirdi.(…) Osmanlı ve Turan görüşlerinin yalnızca birer düşlem ve yanılsama
olduğunu; kültür dünyasını, dini, dili, şiiri, görenekleri eskilerin “iklim”
dedikleri “kültür ve toprak” bütününün, uzun bir süreçte yarattığını düşündü ve
böylece aradığı ilk kavramı buldu:
Ulusu, ulusal kültürü, dini, dili ve şiiri
insan topluluğunda verili olarak bulunduğu varsayılan özellikler değil, uzun
bir süreçte, “vatan toprağı” yaratır.
Bu
sürecin sonunda vardığı ikinci neticeye göre Türk ulusunun kültür, dil ve
şiirinin asıl 1071 Malazgirt savaşından sonra ulusal kimliğini bulduğu, Anadolu
rengi ve kokusu taşıyan bu kültüre Balkan topraklarının renginin de
katıldığıdır. Türk Ulusunu olduğu gibi, Türk
kültür ve şiirini de bin yılda Anadolu toprağı yaratmıştır.(3)
Yahya
Kemal şiirinde dönüşüm noktalarından biri de Mallerménin "Fransız gençleri
şiir sanatını öğrenmek istiyorlarsa Paul Verlaine'in Fêtes Galantes'ını
ezberlesinler" sözüdür. Bu söz üzerine kendi ulusunun şiir köklerini ve
kimliğini öğrenmeye başlayan şairin şiirdeki yenilenmeyi anlatırken önemseyip kullandığı
iki sözcük “terkîp” (bireşim) ve “imtidât” (süreklilik) tir.(4)
XX.Yüzyıl
Türk Edebiyatının en önemli isimlerinden olan Yahya Kemal bu nedenle hem eski
şiiri noktalayan Divan biçimi şiirleri,hem de yeni dil ve biçimdeki şiirleri
yazmıştır. Bunların arasındaki (aruz ölçüsü bir yana) tek ortak nokta,kendi
tarih ve kültürümüzün insanının çerçevesini çizme özlemidir. Her iki tarz
şiirlerinde de dilde, ölçüde, uyakta yetkinlikçilik anlayışıyla bir yandan
dilin musikisini yakalamaya çalışırken, bir yandan da bu düşünsel çekirdeği
yeşertmeye çalışmıştır.(5)
Birinci
Dünya Savaşı içinde kazanılan Çanakkale Zaferi için, kimilerine göre Sultan
Reşad tarafından, kimilerine göreyse Abdülhak Hamid Tarhan’ın yazdığı söylenen gazelin
beytinin üstüne, üçer mısra ekleyerek Divan Edebiyatı’nda bile eşine rastlanılmayacak
şekilde yaptığı “tahmis” onun sürekli gelişen ve derinleşip zenginleşen bir
şiir anlayışını yakaladığının en güzel örneklerindendir.
Cepheden topları ejder gibi bârû-efken
Arkasında gemiler bir sürü div-i âhen
Gökte tayyârelerden saçarak nâr ü
fiten
Savlet etmişti Çanakkaleye bahr ü berden
Ehl-i islâmın iki hasm-ı
kavisi birden
Kadın erkek anadan tâ süt emen yavrumuza
Hepimiz canla sarıldık tâ vatan duygumuza
İntizâr eyledi gafletle adû korkumuza
Lâkin imda-i ilahi yetişip ordumuza
Oldu her bir neferi kala-yı pulâd-beden
Şükür Allaha ki gördüm bu mübarek
sinde
Kahraman ordumu serhadde muzaffer
zinde
Müjde İran ile Turan ve Çin ü
Hinde
Asker evlâtlarımın pişgeh-i azminde
Aczini eyledi idrâk
nihayet düşmen
Allah Allah nidasıyla muhacim ahrar
Tepelerden boşalıp saikavâri kahhar
Ettiler düşmeni bir öyle ki iclâ-yi kenar
Kadr ü haysiyeti pâymal
olarak etti firar
Kalb-i islâma nüfûz eylemeye gelmişken
Ruh-i Peygamberi tebşire giderken
şüheda
Millet arkada bugün vecd ile
tekbir-sera
Sende mihrâb-i hilâfette cebin-sâyi sena
Kapanıp secde-i şükrana Reşad eyle dua
Mülkü islâmı Hudâ eyleye dâim me’men (6)
Yahya Kemal’in kendi gök kubbesini
bulduktan sonra yazdığı şiirler, Egülgazi Bahadır Han’ın o çok bilinen sözünü
doğrular niteliktedir.
“Türke Türkâne söylemek
gerek.”
Kaynaklar:
(1) www.yahyakemalenstitusu.org.tr/2008.asp
(2) Dil Kültür İletişim ve
Medya-Doç.Dr.Şerife YILDIZ s.98
(3) Şiirden Eleştiriye-Kemal BEK
s.76–77
(4) a.g.s 79
(5) a.g.s 61–62
(6) Edebiyat Bilgileri Batı’da ve
Bizde Edebî Akımlar-Kemal GARİBOĞLU s.67–68