Şairlerin
çayı bir başka içtiğini ilk anladığımda onüç
yaşımdaydım.
Öğretmen adeta mısralardaki çayı yudumlar gibi okumuştu şu mısraları;
Çaycı getir ilaç kokulu çaydan
Dakika düşelim senelik paydan
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük duman duman
erisin…
O an ezberlemiştim bu mısraları. Sonrasında şiirin tamamını. Öğretmen o gün
şiirden sadece bu bölümü okumuştu. Necip Fazıl’ın hapishane de içtiği çaylardan
söz ederken…
Bence zamanı en iyi duyumsadığımız yer de çayı yudumladığımız zamanlardır.
Yani bence…
Şimdi de iş arası çay molası.
Yani dışarıdan bakınca öyle.
Gerçek de zamanın arasında zamana ara vermek gibi bir şey…
Çay içmek delice bir şey…
Masamda “ay çöreği” de var. Bayılırım ay çöreğine. Sabah yiyecektim ama henüz
yiyemedim. Belki az sonra bir başka çaya arkadaşlık edecek. Bakalım…
Lafı ay çöreğiyle kestim.
Ne diyordum ben?
Çay…
Dedim ya şairler çayı bir başka içiyor.
Tam bu anda “çayı karşımda bir şairle içmek vardı” diyorum… Fatih Yavuz
ile örneğin…
Ya çok erken bir saatte ya da akşam üzeri. Düşüncem de “akşam kahvaltısı” var. Evde yemeğin olmadığı bir akşam. Bildik bir
şair evi işte. Biraz yorgun bir akşam…Hafta sonuna
yakın bir gün… Güzel bir film almışım. Üzerinde konuşulacak bir film. Çok önce
izlemem gerekirken dün akşam izlediğim bir film örneğin “goya’nın
hayaletleri” . Ünlü ressam… Engizisyon… İnsan ruhunun karanlıkları… Deliliğin
kıyılarında ve en içinde ki yaşamlar…
Akşam kahvaltısında tereyağlı yumurta. Gerisi teferruat…
Nefis bir çay demlemişim…
“Terminal çayı değil şair çayı” diyorum… Çayları doldururken bir iki mısra da okumamak olmaz;
“Terminal çayı değil şair çayı” diyorum… Çayları doldururken bir iki mısra da okumamak olmaz;
Bir bardak demli çay
Burukluğu gibi kalsın
Gecenin ve sabahın tadı
Yaşasın anılarımızda
Konuğum ol, oturup
Konuşalım bir akşam
Ve uzatalım geceyi
Sözün çubuğunu yakarak
Karşımdaki şair “kimden?” diyor. Ben “Ahmet Telli”.
“Uzatalım geceyi” diyen şairi anmamak olmaz tabi.
Çay çok değerlidir şair için… Hani çayın kötüsü bile. Bir söz vardır biz de, örneğin birine bir bardak su verince “geçmişlerinin canına değsin” der. Öyle kıymetli yani…
Ben de demlediğim çay için “Can Yücel’in ruhuna
deysin” diyorum. Şair “ne alaka?”
Patlatıyorum şiiri Can babadan;
Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçesi
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik
Başımızda perensip sahibi bir başçavuş
Niğde üzerinde Adana Cezaevine gidiyoruz
Bir sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya
“Perensip” e gülüyoruz biraz. Adam çay içirmiyor “perensiplerinden” dolayı. Can bana acaba bir şey demiş
midir diye bir iki kelam ediyoruz. Ya da o
başçavuş şimdi nerededir diye … Bu sözden çok malzeme çıkar … Şiir tahlili de
yaparız biraz. Bazı şiir bilmezlerin “perensip”
kelimesi “prensip” diye düzeltip yazdıklarından söz ederiz… Karbonatlı çaya
dahi razı olan şaire selam göndeririz…
Yumurtada harika bu arada… Çay kadar olmasa da o da çok güzel…
Sohbeti çok da uzatmadan filme geçmek lazım. Çayı
da çok demledim zaten. Akşam kahvaltısı ve film için…
Masa öylece dursun.
Filmden sonra toplanır.
Ne güzel akşam…
Çay…
Yumurta…
Şiir…
Çay…
Sohbet…
Tebessüm…
Çay…
Film…
Goya’nın hayaletleri…
Çay…
Film içinde molalar..
Şairin Goya’ya hayranlık cümleleri…
Dedim ya… Çay içmek harika bir şey…Çay içmek
delice bir şey…
Çay içmeyi bilmek lazım…
Çay çay olduğunu ancak bir şair içiyorken
hissediyordur…
Çay içmek… Sahiden de delice bir şey değil mi?
Esat Selışık/Ayna İnsan, 2013 Sayı: 10