"Babamı nereden tanıyorsun" diye soruyor, kaşığındaki çorbaya üfleyip.
"Eskiden. Gençliğimizden."
"Sevgili miydiniz?"
"Üfleme artık, buz gibi oldu."
"Söylesene, sevgili miydiniz?"
"O sana ne anlattı?"
"Senin onu çok sevdiğini."
"Ya... Nereden biliyormuş?"
"Bilmem...Sevmiyor musun?"
Sevmiyor muyum? İnsanın birini sevdiği nasıl anlaşılır? Sevip sevmediğini nasıl anlar ki insan? Yıllar yıllar önceki o delice aydınlık ev, evi dolduran tuvaller, o iki siyam kedisi ve hiç unutulmayan o sıcak, boğucu yaz bugün neyin kanıtıdır?
Bunları hatırlamakla elimize ne geçer?
Ertuğrul'u tabiî ki sevdim. Kocamı da sevdim ama. Bazı insanların içinde onları hayat boyu zehirleyen bir dürtü oluyor. Nedense bir yıldız olduklarını, bir gün hızla yükselip dünyayı kamaştıracaklarını düşünüyorlar. Ömürleri, çevrelerindeki herkesten bunu doğrulayacak kanıtlar istemekle geçiyor. Onlar, sevilmek zorunda olanlarımız.
İşte onlardan kaçmış, diğerlerine sığınmıştım; sevilmek zorunda olmayanlara."
Tuna Kiremitçi/Git Kendini Çok Sevdirmeden, syf.177