“geriye söz kalır”
16 Ağustos 2010 Pazartesi günü bu
dünyadan uğurladığımız şair Metin Güven’in şiirlerini ve hayat algısını
tanımlayacak bir değerlendirme yapmaya çalışırsak, onu en iyi T.S.Eliot’un şu
cümlesiyle anlatmak mümkündür.
“Bilgelik
ve şiirsel söyleyiş gibi iki erdem bir kişide bir araya geldi mi, o zaman büyük
bir ozanla karşı karşıya bulunuyoruz demektir”
Erdemli bir şair olarak doğa
sevgisi, vefa, samimiyet ve nefes alan her canlıya saygı gibi dört değerin
bireşimini, insan olma bilincinde kaynaştırmayı başarmış bir şairdi. Şair
olmaktan, şair olarak anılmaktan ziyade her şeyden önce insan olmayı önemserdi.
Söz konusu şiirse şairin ideolojisinden çok yazdıklarıyla ilgilenir, kimseyi
kendinden farklı düşünüyor diye ötekileştirmez, muhatabıyla konuşurken nezaketi
hiç elden bırakmazdı. Sürekli kendini yenilemeyi, geliştirmeyi sürdüren bir
düşünce zenginliğine sahipti. Her gün düzenli olarak üç saat kitap okumaya
zaman ayırması (ki bu alışkanlığını yazma ihtiyacı duyan herkese tavsiye
etmiştir) onun bitip tükenmek bilmeyen yazma coşkusunun nereden kaynaklandığı
konusunda bizlere önemli bir girizgâh açabilir.
Tarihsel bilinç diyorum çünkü
Metin Güven var olduğu coğrafyanın içinde düşünce üreten birey olmanın zorluklarını
birebir yaşamış, acı çekmenin gerçekte ne olduğunu iyi özümsemişti. Toplumsal
sorunlar ve toplumsal sorunları oluşturan asıl zemin karşısında yazarak
mücadele ederken, yaşadığı çağa müdahil olduğunun ve tarihsel sürece ancak
böyle müdahale etme şansı bulduğunun bilincinde bir şairdi.
Bu sebepledir ki “Büyük şiir” den
yanaydı. “Büyük Şiiri Büyük Şairler Yazar” başlıklı yazısında büyük şiiri “beklentinin sanatını üretmek” olarak
nitelerken “böyle bir umudu legalize
etmek hiç de kolay değildir. Samimiyet ister, entelektüel bir birikim ister,
Cesaret ister. Ve en önemlisi hemen bütün bir ömrün feda edilmesini gerektirir.
“Büyük şair” olmaksa ayrıca katlanılması gereken bir hayat tarzı demektir. Zira
şiir; diğer edebiyat ürünlerinden oldukça farklı ve çok özel bir edebi türdür.
Ve kuşkusuz daha tepkiseldir.” Diyordu.
Metin Güven için yazmak bir başka
ifadeyle kendine yeniden bir dünya kurmaktı. İçinde kendisi olmayan ve kurduğu
dünyadan izler taşımayan bir şiirine rastlamak neredeyse imkânsızdır. Onun yazın
sürecinde Türk ve Dünya edebiyatında iz bırakmış bütün önemli şairleri okuyup
izlediğini biliyoruz ve yine hiç kuşkusuz yazdıklarıyla kendini yakın
hissettiği şairlerin kimler olduğunu da. Yeri gelmişken burada kendi adıma
öznel bir değerlendirme yapmam gerekirse son şiir kitabı “Kedi Uykuları” ve
yayımlanmayı bekleyen dosyasındaki (Kanda Doğduk Kanda Öleceğiz) şiirlere
baktığımda Metin Güvenin özellikle düzyazı şiirlerinde Rene Char şiirlerindeki
tadı duyumsadığımı ifade etmek istiyorum.
Şiirlerinde coşkulu bir bütünlük,
adeta yıldız kaymasını andıran akıcı, lirik bir söylem vardır. Şiirde lirizmi vazgeçilmez bulur ve “doğru şiir” olarak nitelerdi. Çünkü
kurduğu ve büyüttüğü Onaltıkırkbeş’in 21. Sayısında “ Epik ve dramatik yöntemlerin sanatın başka alanlarına kaymasıyla
şaire sadece lirizm kalmıştır. Ve çok inanarak söylüyorum; lirizm artık şairin
tek dayanağıdır. Lirik olan şair; tam da bu yüzden aynı anda hem geçmiş, hem
şimdiki hem de gelecek zamanları kavrayabilir ve bu da ona; nesnelerle olan karmaşık
ilişkisini anlatırken çağrışım, betimleme ve yansıtma olanağı sağlar… Bizleri
zaman zaman melankoliye götürse bile lirik olmaktan korkmayalım. Bu kadar
acının bileşkesinde yaşayıp da, başka türlü olmak da sanıyorum olanaklı değil.
Eğer kendimizle ilgili, insanlığın bütünüyle ilgili belirli bir sorumluluk
duygusuna ulaşmışsak. Yani “insanlık şuuruna” sahip gerçek birer
insansak!” demişti.
Onun şiir ve imge kurgulamadaki
ustalığı bir uçurum kenarından dağa seslenip yankısının dalga dalga yayılmasına
ve sesin bitiminden sonraki sessizliğin içinde bile şiirden alınan hazzın,
büyüsünü sürdürmesine benzer.
Aynı zamanda iyi bir düzyazar ve
iyi bir editör olan Güven, şiirin sorunlarına ilişkin bilgece kaleme aldığı
kapak yazılarında ve okuma notlarında tıpkı şiirlerinde olduğu gibi az sözcükle
çok geniş alanlara nüfuz ederken Nerval’in “Şiirden
geçmeyen iyi bir düzyazar olamaz. Bir şairde her iki yeteneğin birden bulunması
ender görülür” sözünü doğrulayan bir performansa sahipti.
Okuru olarak şiirini ve adını
yaşatmak dileğiyle ruhu şad, mekânı cennet olsun diyor, Metin Güven’i vefatının
birinci yıldönümünde onu çok severek okuduğum “Su Samuru” isimli şiiriyle
sevgiyle anıyorum.
Bize kazandırdığın değerler ve
bıraktığın şiirler için teşekkürler Metin abi.
Su Samuru
"söyle
ateşin söylemeye çekindiğini" Rene Char
Bana
geldiğin zaman, denizlere dargın bir Su Samuru yolda oturmuş ot yiyordu. Biz;
sen ve ben az ilerde lanetli olduğu söylenen bir kayanın üzerinde oturuyorduk.
Özgürlüğe mahkûmduk belki. Belki türkü söylüyorduk. Hüzünlü bir dağın
eteklerindeydik aslında.
Dağ
bize küsmüştü, baharda fırtınaya kendisini kaptıran bir yakamozdu sanki senin
yüreğin. Cesaretine hayrandım, beni sevme biçimine hayrandım. Dalgaların
erdemine kaptırmıştık kendimizi. Doğaya güvenmemiz gerekiyordu. Tarihe inandığımız
gibi.
Seni
içime almıştım, ama yine de çok uzaklarda açan bir karanfile benziyordun.
Dünyanın karanlığına benden daha yakındın. Mutluluğun yeşil dumanında
yitirmiştim seni. Seni sordum çenesinde bir söğüt dalıyla dolaşan kırmızı bir
kartala. Seni sordum şaşkın suların beslediği derelere ve kendi esrarında
gizlenen hayata.
Ve öldüm sonra yorgun bir
gecenin boşluğunda!
Fatih Yavuz Çiçek