Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Metin Güven’i Okumak Ve Anlamak


“geriye söz kalır”

16 Ağustos 2010 Pazartesi günü bu dünyadan uğurladığımız şair Metin Güven’in şiirlerini ve hayat algısını tanımlayacak bir değerlendirme yapmaya çalışırsak, onu en iyi T.S.Eliot’un şu cümlesiyle anlatmak mümkündür.

 “Bilgelik ve şiirsel söyleyiş gibi iki erdem bir kişide bir araya geldi mi, o zaman büyük bir ozanla karşı karşıya bulunuyoruz demektir”

Erdemli bir şair olarak doğa sevgisi, vefa, samimiyet ve nefes alan her canlıya saygı gibi dört değerin bireşimini, insan olma bilincinde kaynaştırmayı başarmış bir şairdi. Şair olmaktan, şair olarak anılmaktan ziyade her şeyden önce insan olmayı önemserdi. Söz konusu şiirse şairin ideolojisinden çok yazdıklarıyla ilgilenir, kimseyi kendinden farklı düşünüyor diye ötekileştirmez, muhatabıyla konuşurken nezaketi hiç elden bırakmazdı. Sürekli kendini yenilemeyi, geliştirmeyi sürdüren bir düşünce zenginliğine sahipti. Her gün düzenli olarak üç saat kitap okumaya zaman ayırması (ki bu alışkanlığını yazma ihtiyacı duyan herkese tavsiye etmiştir) onun bitip tükenmek bilmeyen yazma coşkusunun nereden kaynaklandığı konusunda bizlere önemli bir girizgâh açabilir.

Tarihsel bilinç diyorum çünkü Metin Güven var olduğu coğrafyanın içinde düşünce üreten birey olmanın zorluklarını birebir yaşamış, acı çekmenin gerçekte ne olduğunu iyi özümsemişti. Toplumsal sorunlar ve toplumsal sorunları oluşturan asıl zemin karşısında yazarak mücadele ederken, yaşadığı çağa müdahil olduğunun ve tarihsel sürece ancak böyle müdahale etme şansı bulduğunun bilincinde bir şairdi.

Bu sebepledir ki “Büyük şiir” den yanaydı. “Büyük Şiiri Büyük Şairler Yazar” başlıklı yazısında büyük şiiri “beklentinin sanatını üretmek” olarak nitelerken “böyle bir umudu legalize etmek hiç de kolay değildir. Samimiyet ister, entelektüel bir birikim ister, Cesaret ister. Ve en önemlisi hemen bütün bir ömrün feda edilmesini gerektirir. “Büyük şair” olmaksa ayrıca katlanılması gereken bir hayat tarzı demektir. Zira şiir; diğer edebiyat ürünlerinden oldukça farklı ve çok özel bir edebi türdür. Ve kuşkusuz daha tepkiseldir.” Diyordu.

Metin Güven için yazmak bir başka ifadeyle kendine yeniden bir dünya kurmaktı. İçinde kendisi olmayan ve kurduğu dünyadan izler taşımayan bir şiirine rastlamak neredeyse imkânsızdır. Onun yazın sürecinde Türk ve Dünya edebiyatında iz bırakmış bütün önemli şairleri okuyup izlediğini biliyoruz ve yine hiç kuşkusuz yazdıklarıyla kendini yakın hissettiği şairlerin kimler olduğunu da. Yeri gelmişken burada kendi adıma öznel bir değerlendirme yapmam gerekirse son şiir kitabı “Kedi Uykuları” ve yayımlanmayı bekleyen dosyasındaki (Kanda Doğduk Kanda Öleceğiz) şiirlere baktığımda Metin Güvenin özellikle düzyazı şiirlerinde Rene Char şiirlerindeki tadı duyumsadığımı ifade etmek istiyorum.

Şiirlerinde coşkulu bir bütünlük, adeta yıldız kaymasını andıran akıcı, lirik bir söylem vardır.  Şiirde lirizmi vazgeçilmez bulur ve “doğru şiir” olarak nitelerdi. Çünkü kurduğu ve büyüttüğü Onaltıkırkbeş’in 21. Sayısında “ Epik ve dramatik yöntemlerin sanatın başka alanlarına kaymasıyla şaire sadece lirizm kalmıştır. Ve çok inanarak söylüyorum; lirizm artık şairin tek dayanağıdır. Lirik olan şair; tam da bu yüzden aynı anda hem geçmiş, hem şimdiki hem de gelecek zamanları kavrayabilir ve bu da ona; nesnelerle olan karmaşık ilişkisini anlatırken çağrışım, betimleme ve yansıtma olanağı sağlar… Bizleri zaman zaman melankoliye götürse bile lirik olmaktan korkmayalım. Bu kadar acının bileşkesinde yaşayıp da, başka türlü olmak da sanıyorum olanaklı değil. Eğer kendimizle ilgili, insanlığın bütünüyle ilgili belirli bir sorumluluk duygusuna ulaşmışsak. Yani “insanlık şuuruna” sahip gerçek birer insansak!”   demişti.

Onun şiir ve imge kurgulamadaki ustalığı bir uçurum kenarından dağa seslenip yankısının dalga dalga yayılmasına ve sesin bitiminden sonraki sessizliğin içinde bile şiirden alınan hazzın, büyüsünü sürdürmesine benzer.

Aynı zamanda iyi bir düzyazar ve iyi bir editör olan Güven, şiirin sorunlarına ilişkin bilgece kaleme aldığı kapak yazılarında ve okuma notlarında tıpkı şiirlerinde olduğu gibi az sözcükle çok geniş alanlara nüfuz ederken Nerval’in “Şiirden geçmeyen iyi bir düzyazar olamaz. Bir şairde her iki yeteneğin birden bulunması ender görülür” sözünü doğrulayan bir performansa sahipti.

Okuru olarak şiirini ve adını yaşatmak dileğiyle ruhu şad, mekânı cennet olsun diyor, Metin Güven’i vefatının birinci yıldönümünde onu çok severek okuduğum “Su Samuru” isimli şiiriyle sevgiyle anıyorum.

Bize kazandırdığın değerler ve bıraktığın şiirler için teşekkürler Metin abi.

Su Samuru

"söyle ateşin söylemeye çekindiğini" Rene Char

    Bana geldiğin zaman, denizlere dargın bir Su Samuru yolda oturmuş ot yiyordu. Biz; sen ve ben az ilerde lanetli olduğu söylenen bir kayanın üzerinde oturuyorduk. Özgürlüğe mahkûmduk belki. Belki türkü söylüyorduk. Hüzünlü bir dağın eteklerindeydik aslında.

    Dağ bize küsmüştü, baharda fırtınaya kendisini kaptıran bir yakamozdu sanki senin yüreğin. Cesaretine hayrandım, beni sevme biçimine hayrandım. Dalgaların erdemine kaptırmıştık kendimizi. Doğaya güvenmemiz gerekiyordu. Tarihe inandığımız gibi.

    Seni içime almıştım, ama yine de çok uzaklarda açan bir karanfile benziyordun. Dünyanın karanlığına benden daha yakındın. Mutluluğun yeşil dumanında yitirmiştim seni. Seni sordum çenesinde bir söğüt dalıyla dolaşan kırmızı bir kartala. Seni sordum şaşkın suların beslediği derelere ve kendi esrarında gizlenen hayata.
  
    Ve öldüm sonra yorgun bir gecenin boşluğunda!

Fatih Yavuz Çiçek