adını kimselerin bilmediği mevsimler yasak bir serap
esaret, mülkümde kırık bir eylüldür diye üzülmem
çünkü ruhumun çeperi lilith’e şerbetlidir, ten yalnızca semâya
hasret
velev ki fuzûlîyim dünyada mecazi aşklara direnmem işte bu
yüzden
evet, işte sırf bu yüzden
günleri kompozit duygularla sarıp
ışığın kan kaybını gecenin kollarında durdurmaya alışkınım
ben
giydiğim nâr-ı muammadan dikilmiş bir gömlektir ki
yer ve gök ancak onunla hicâzdır
bu kul; hüseynî geçen zamanı hicâz yaşamaktan başka
daha ne istesin ki tanrıdan
söyle!
köpük köpük vuslat,
yoksa engin deniz midir son fasılda “nûr-u siyah”
:
o hâlde ömrüm bir ân evvel sana göçmeyi dilesin fakat
yolunu şaşırmış kervanlar gibi masum değildir hiçbir göç demiştim
hatırla! iki uzaklık var ki
hanne koymuştuk aramızda
kısalmayan yokuşların adını
ve unutma! titreyen kandil, çivit mavi özlem
içimde sürgünü yineliyor
kalbine doğru çıktığım her sefer yeniden tanımlıyor
dipsiz kuyuların şah-ı merdan dilini
aklımın bir ucunda çocukluğun yiğit cevheri
diğerinde,
seni görsellerinle başbaşa bırakıyorum diyen senfoni
anladım
bu yenilmişlik,
bitmeyecekse bu esaret
geriye tanrıdan kuş olmayı dilemek kalıyor
çün
bir çift kanattır özgürlüğün pasaportu
Fatih Yavuz Çiçek