Çek yazar Milan Kundera'nın "Kimlik" isimli kitabı, hafta sonu bir solukta okuduğum kitaplardan biri oldu. 167 sayfalık kitabın bu denli hızlı okunmasında kısa kısa bölümler hâlinde kurgulanmasının rolünün büyük olduğunu düşünüyorum.
Kimlik'te kadın ve erkek ilişkilerini konu ediniyor Milan Kundera. İlişkilerdeki yaş farkını, tutkuların soğumaya yüz tuttuğu, eskiyen, yıpranan bir aşkta birbirini sorgulayan, birbirini gözlemleyen Chantal ve sevgilisi Jean-Marc arasında oluşmaya başlayan mesafeyi, kuşkuyu, yalın bir dille anlatıyor yazar.
Chantal'ın sevgilisinden yaşça büyük olması, yüzünde giderek beliren çizgiler, sevgilisi tarafından beğenilmeme endişeleri, posta kutusunda bulduğu gizemli mektuplar, Jean-Marc ile arasında bir oyun gibi sürdürdükleri ve ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyan süreç kitabın başlangıcından bitimine kadar ilmek ilmek işlenmiş.
Bu tür ilişkilerde ya da evliliklerde kadının yaşça büyük olması bizim toplumumuzda çok fazla kabul gören bir olgu değil. İstisnalar kaideyi bozmaz ama toplumsal dinamiklerimiz, asırlardır süregelen aktöreler, aile baskıları, bizim ülkemizde kadının yaşça erkekten daha küçük olmasından yana tavır koyuyor.
Kısaca, bizde istisnalar dışında bu tarz bir ilişkiye rastlamak çok güç...
Kitapta altını çizdiğim satırlar şöyle:
"erkekler artık dönüp bana bakmıyor” cümlesi,
bedenin giderek sönmeye başladığını gösteren kırmızı bir işaret lambasıydı.
(syf.44)
"aşkın bakışı, yalnızlaştıran bir bakıştır."
(syf.44)
"Özlem mi? Karşısında oturduğuna göre, ona nasıl
özlem duyabilirdi ki? İnsan, var olan birinin yokluğundan nasıl acı duyabilir?
(syf.47)
"Erotizm, ticari açıdan karmaşık bir olaydır;
çünkü herkes bir yandan erotizmi yaşamaya can atarken, öte yandan, mutsuzluklarının,
yoksunluklarının, kıskançlıklarının, komplesklerinin ve acılarının nedeni
olarak ondan nefret eder." (syf.57)
"Chantal, ağzını açıp dilini Jean-Marc'ın ağzına
kaydırdı, orada bulacağı her şeyi çekip alma arzusu içindeydi. Dillerinin
ateşliliği tensel bir gereklilik değil, karşısındakine, tüm varlığıyla, hemen,
yabanıl biçimde ve bir an gecikmeden sevişmeye hazır olduğunu anlatmanın bir
yoluydu." (syf.58)
"Dostluk, bir insana yalnızca belleğinin doğru
çalışması için gerekli. Geçmişini anımsamak, onu hep sırtında taşımak,
dedikleri gibi, belki de insanın kendi ben’ini koruyabilmesi için gerekli tek
koşul. Ben’in çekip küçülmemesi, oylumunu koruması için, anıları bir saksı
çiçeğini sular gibi sulamak gerekiyor; ve bu sulama işi, geçmişin tanıkları
ile, yani dostlar ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor. Onlar
bizim aynamız; belleğimiz; onlardan hiçbir şey beklemiyoruz, yeter ki o aynayı
zaman zaman parlatsınlar, parlatsınlar ki, yüzeyinde kendimizi görebilelim. Ne
var ki, benim lisedeyken ne yaptığım umurumda bile değil! İlk gençliğimden
beri, hatta çocukluğumdan beri, benim istediğim bambaşka bir şeydi: Dostluğun,
değer olarak tüm öteki değerlerin üstünde tutulmasını özlüyordum. Şunu
söylemekten hoşlanıyordum: Gerçeklik ile dost arasında seçim yapmak
gerektiğinde, ben her zaman dostu seçerim. (syf. 52)
"Oh, hayır, hiçbir aşk suskunluğun üstesinden
gelemez." (syf.88)
"Giz, en çok paylaşılan, en sıradan olan şeydir;
beden ve onun gereksemeleri, hastalıklar, saplantılar, kabızlık örneğin ya da
âdet günleri. Özel yaşamımıza özgü bu durumları başkalarından utanarak
gizlememizin nedeni, bunların son derece bireysel durumlar olması değil, tam
tersine, son derece ortak durumlar olmasıdır." (syf.108)
2 yorum:
aldım listeye, konuları hoşuma gitti
Evet, okuduğunuzda sizin de kitapla ilgili düşüncelerinizi okuruz inşallah. İyilikle, selamlar.
Yorum Gönder