“Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma” Cenap Şahabettin
Şairin işi şiir yazmaktır, öyle
değil mi?
O zaman sorgulamak gerekiyor
Şiir dedikleri şey nedir?
Ve şiir deyince ne anlamalıyız?
Mehmet Fuat “Doksan altı tür
şiir vardır” derdi.
İnsanlığın var oluşundan bu yana
dünyada yazılan, yazıla gelen şiire bakıldığında bu sayıyı çoğaltmak mümkündür. Tarihi
gelişim içinde şiir hemen her ülkede değişik bir yığın akım görmüş ve her
akımdan da etkilenmiştir.
Bir de şairin oluşumuna etki eden
faktörler var. Ve bunlar da bir ülkeden başka bir ülkeye, bir şairden başka bir
şaire farklılıklar gösterir. Örneğin şiirin psikolojik serüveni, işçiliği, yazılma nedenleri, şiire yüklenen
işlevler hep ve her zaman değişik olmuştur. Bütün bunların sonucunda şu bile
söylenebilir: Dünyada ne kadar şair varsa o kadar da şiir şekli vardır.
Buna öyle sanıyorum ki kimse
itiraz etmez.
Ama bir de ülkemizin önemli şiir
bilginlerinden Özdemir İnce’nin ciddiye alınması gereken bir sözü vardır:
“Evrende bugüne kadar yazılan
şiiri bilmeden, incelemeden şair olunmaz”
Şu anda aklıma gelen bir
şairimizi sorayım:
Ey taşeronların ağzına düşen genç
şairler
-Mümtaz Zeki Taşkın’ı biliyor musunuz?
Ya da başka bir soru:
-Sabahattin Tahsin Teoman’ın
“letrizm” denemelerinden haberiniz var mı?
Peki ya hermetik şairlerden
kimleri okudunuz?
Aloysois Bertrand,
Marinetti, Nazım Hikmet
yakınlığı.
…
Eğer bütün bu sorulara yanıtınız
“hayır”sa, daha fazla komik durumlara düşmeden toplatın kitaplarınızı ve lütfen
başka meşgaleler bulun kendinize. Böyle yaparsanız hem kendiniz daha mutlu
olursunuz hem de başkalarını rahatsız etmezsiniz.
Peki diyelim ki; sorularıma “evet” dediniz. Bu sizin “şair” olmanız için yeterli midir?
Hiç sanmıyorum
Ya daha neler gerekiyor?
Şunlar efendim:
-Sağlam bir dünya görüşü,
-Hümanizmin tuzağına düşmeden
varılan ve yakalanan doğa ve insan sevgisi.
-Vefa
Yaşadığınız kentte bir
yakınınızın, şiir yazan sevimli bir kardeşinizin hayatında sorunlar mı var? O kenti,
o insan için ayağa kaldırabiliyorsanız size “şair” derler.
Birey olarak, kurum olarak
“feryat” ediyorsanız belki “şair” katına yükselebilirsiniz. Aksi halde siz
“müteşair” olursunuz ki; bu yaratıklar da aslında “edebiyat dostları” değil
gerçek birer edebiyat düşmanıdırlar.
“Onaltıkırkbeş” bu insanlardan
hep uzak durdu ve duracak!
Zira benim ve dergimizin bir
“derdi” var:
-İnsana olan her şeye yakın
durmak.
Ve alt kültür insanlarına onurlu
olmayı, delikanlı olmayı öğretmek!
Ama söylenecek fazla da bir şey
yok:
Bu ülke bizim ülkemiz, bu
insanlar da sonuçta bizim insanlarımız.
“Tanrı onları korusun”
Metin Güven
Onaltıkırkbeş, Sayı: 30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder