Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

15 Şubat 2015 Pazar

Şiir Nasıl Okunmalı?



Daha önce de yazmıştım.

Şiir ne sadece dildir, ne de sadece içerik.

Neden böyle?

Zira şiir yazan, yazmayı deneyen birçok arkadaş; kimi zaman kendileri bile farkına varmadan kendilerini özellikle de gençlik yıllarında sınırları kesin belirlenmemiş bir “taraf”ta bulabiliyorlar. Ve o zaman yazdıkları şey: (şiir değil şey) ya bir çeşit “bildiri” oluyor ya da dilsel bir oyun.

Bu o kadar tehlikeli bir davranıştır ki; böyle bir tercihte dil ve içerik ister istemez birbirini yaralar.

Kimi yerlerde şöyle söyleniyor veya yazılıyor:

Dili içerik belirler
Hayır belirlemez
Ya ne belirler?

Dili içerik belirler, doğru ama sadece içerik belirlemez. Aynı zamanda harcın malzemenin özellikleri de belirler. Bir de bu harcın şair tarafında işlenme biçimi, bir anlamda şairin ustalığı belirler. Eğer dil bütünüyle içerik tarafından belirlenseydi, şiirde yapının hiç önemi kalmazdı ve daha önemlisi ”şair” belki devreden çıkardı.

Şiiri şair yaratır ve şairin dünyası dilin dünyasıyla sınırlı değildir. Şair dili kullanır, malzemeyi aşar ya da aşmaya çalışır. Yani malzemede şiirin yapısına uygun olmayan unsurlar varsa (ki genellikle olur) şair bunları şiirin dışına sürükler, atar. Burada oluşur işte dil. Ve şair burada söze ulaşır. Bu dediğimde şairin “şairliğiyle” gerçekleşebilir ancak. Tekrarlamak gerekirse; biçim ile (belki dille) içeriğin birliği, birleşimi; şiirin bütün öğelerinin eytişimsel birliğidir.

Şimdi gelelim herhangi bir okurun herhangi bir şiire gösterebileceği yaklaşım biçimlerine:

1-Şiiri yazan insanı yani şairi tanıyorsa; okur ciddiye alınacak hiçbir sorun yaşamaz. Bildiği bir “şair”le karşı karşıyadır ve avantajla şiiri kavrar ve anlar.

2-Eğer okur tanımadığı bir “şair”in şiirini okuma durumundaysa şunları deneyebilir.

Önce şiirin temel veya yüzeysel yapısına bakar. Yani biçimsel oluşuma.

Ama şiirdeki şiirselliği yakalamak için okurun biçimin altında yatan anlamı kazıması, kurcalaması gerekir. Şiirde okuru anlama götüren dizeler okuru yanıltabilir ama. Çünkü günümüz modern şiirinde olduğu gibi birçok ozan hemen kendisini ele vermez, anlamı gizler. Bu durumda okur; şiirin bütününe bakacaktır, ilk dizeden son dizeye; hatta ilk sözcükten son sözcüğe şiiri inceleyecek ve bir takım ipuçları arayacaktır. O ipuçları doğruysa, şiirselliğe ve anlama ulaşır okur. Aksi durumlarda işin içinden çıkamaz.

Hiçbir şiir anlamını yalnızca tek başına kazanmaz.

O zaman neler yapmak gerekir?

Neler yapmak demeyelim de; şunların bilinmesi gerekir diyelim:

Okur;
1-Şiirin üzerinde oturduğu tarihsel ve toplumsal ortamı
2-Şiirin çağdaşlık boyutunu
3-Şairin ülkesinde ve dünyadaki yerini bilirse, bilebilirse; okuduğu şiirin özünü kavraması da kolaylaşacaktır. Ve işte o zaman şiirin hakkını vererek okuyacaktır.

Şair hangi şiiri savunuyor olursa olsun; yukarıda sıralanan yönteme uyulursa “şair” de “okur” da bu tür şiirsel bağlam düzeyinde okumalardan kazançlı çıkacaktır.

Şimdi denecektir ki;
Okuru bu kadar yormaya gerek var mı?
Bence var:
Neden var?

Çünkü ülkemizde, hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı dillerde yazılan ve okurun önüne gelen şiir son derece karmaşık ve biraz da kapalı bir şiirdir. Bu doğaldır; zira dünyanın hemen her ülkesinde insan ve insan ilişkileri bilinen (belki de bilinmeyen nedenlerde) karmaşık bir çizgiye gelmiştir.

Bu durum yaşarken bizleri zorluyorsa; yazıldığında ve okunması gerektiğinde daha da zorlayacaktır.

İşte böyle!

Metin Güven/Onaltıkırkbeş, Sayı:22


Hiç yorum yok: