B.M.: Gerçek Mavi
şiirinizde dediğinizi çekiştirerek “ah mavi düş perisi, geciktin/sen...o zaman,
nerelerdeydin?” sorusunu size yöneltelim. Fatih Yavuz Çiçek kimdir?
Nelerle meşgul olmuştur bu vakte kadar?
-Fatih Yavuz'u kısaca
inanç, güven, sadakat ekseninde düş ve gerçeğin izinden yürümeye
çabalayan ve bu süreçte kendine yol arkadaşı olarak kelimeleri
tercih etmiş, menzili yokluk olan bir yolcudur diye tanımlayabiliriz. 1964
Kırıkkale doğumluyum. Halen Kırıkkale’de bir kamu kurumunda uzman olarak görev
yapıyorum. Aslında ilköğretim yıllarından itibaren ilgi duymaya başladığım
şiir; edebiyat yolculuğunda okumaya, izlemeye daha çok vakit ayırdığımı
düşünüyorum. 12 Eylül 1980 sonrasıydı. Lisede öğrenciydim. Yazmak düşüncesi o dönemde okuduğum kitap ve şiirlerin etkisi olsa gerek ani bir iç
itkiyle başladı. Sonrasında okuma, yazma yükseköğrenim, iş hayatı süreci
birlikte yürüdüler. Yazdıklarımı uzun süre denilebilecek bir süre yayımlamadım.
2006 yılından başlayarak kelimelerle olan birlikteliğimi önce tanıdığım
edebiyatçı arkadaşlarla ardından okurlarla paylaşmaya başladım. Yazmaya
çalıştığım şiirlerin okurla buluşma sürecini daha çok bir krizalitin kozasında
kelebek olma sabrına benzetiyorum. Gecikme belki bu yüzden ama sanırım asıl
sebep kelebek kıvamında yaşama isteğinden kaynaklanıyor.
B.M.: Daha önce
sizin hazırladığınız söyleşiler var. Özellikle Hayriye Ünal ile yapmış
olduğunuz söyleşi iki şair hakkında da bize görüş veriyor. Bunun haricinde sizi
önceleri sanal ortamda görüyorduk. Bu yönden bakınca sanal ve matbu yayım
karşılaştırması yapmanızı istesek ne gibi sonuçlara ulaşırsınız?
-Şiir, edebiyat, kültür,
sanat içerikli söyleşi yapma düşüncesi Onaltıkırkbeş'in okur ve yazarları
buluşturan önemli bir etkinliği. Söyleşi hazırlamak ciddi bir ön hazırlık
gerektiriyor. Öncelikle söyleşi onayını aldığınız yazarın kitaplarını veya
yazdığı metinleri okuyup incelemeniz, onun dünyayı, yaşadığı çağı nasıl
algılayıp, hayata baktığı kapıyı bu paralelde hazırladığınız sorularla çalmanız
gerekiyor. Hayriye Ünal günümüz Türk şiirinde önemsediğim, izlediğim
yazarlardan biridir. Kendisiyle yaptığımız söyleşiye edebiyat
çevrelerinden çok olumlu tepkiler geldi. Biz bu tepkileri değerlendirerek
şiire, edebiyata emek veren diğer arkadaşlarla da söyleşiler hazırlamaya başladık. Önümüzdeki
sayılarda da inşallah söyleşiler devam edecek.
Sanal ortama gelince.
Aslında internet ortamı sanal gibi görünse de edebiyat sitelerinde paylaşımda
bulunan üyelerin hepsi gerçek kişiler. Teknolojinin yaygınlaşması, internet
kullanım oranının hızla artması kaçınılmaz olarak birbiri ardına edebiyat
sitelerinin kurulmasına yol açtı. Bu durumda içinde yazma dürtüsü olan ve
yazdıklarını çeşitli sebeplerle yayımlamakta güçlük çekenler kendilerini
edebiyat dünyasına gösterebilme, ifade edebilme fırsatını bu siteler
aracılığıyla yakaladılar. İnternet kullanımından önce dergilerde şiir ve
düzyazı metinlerinden tanıdığımız isimlerle, ürettiklerini edebiyat sitelerinde
yayımlayanlar bu yeni ortamda birbirlerini daha yakından tanımaya, anlamaya,
bilgiyi paylaşmaya başladılar.
Sonuç itibariyle
e-devlet, e-posta, e-imza, e-ilan derken bir de baktık e-kitap,
e-edebiyat dergisi ve e-şiir gelişen teknolojik imkânları kullanarak bir tıkla
okunabilir hale geldi. Kendinizi teknolojiden, iletişim araçlarının yaygınlaşmasından
soyutlayamıyorsunuz. Evet, ben de çeşitli edebiyat sitelerine yukarıda
açıklamaya çalıştığım sebeplerle üye oldum. Paylaşımlarda bulundum. Dergilerde
okuyup, izlediğim ama yüz yüze tanışma fırsatı bulamadığım şair, yazarlarla
iletişim kurma, ürettiklerimi onlarla paylaşma fırsatı buldum. Ancak yine de
bir şiiri, öykü veya romanı üretenlerin emeğine saygı gösterip bandrollü kitap
dergi alarak, mürekkep kokusunu hissederek, kâğıda dokunarak okuma alışkanlığı
çok farklı bir duygu ve bu alışkanlıktan (internet paylaşımının hızlı ve
kolaylığına rağmen) vazgeçebileceğimi sanmıyorum.
B.M.: Telve
kelimesinin size neler çağrıştırdığını merak ediyoruz? Edebiyat öğretmenim gibi
düşündüğünüzü öğrendim. Bir derste öğrencilere öğüt verirken gecekonduda ikamet
arkadaşlara yönelerek “Nerede yaşadığınız değil, yaşadığınız yerde kendinizi
nasıl hissettiğiniz önemlidir” demişti. Sizin, “ne yazdığınız kadar nerede
yazdığınız da önemlidir” dediğinizi biliyoruz. Ne demek istiyorsunuz? Bunu açarsak
görüş ve -tabi genç arkadaşlara- önerilerinizi alabilir miyiz?
-Öncelikle bu ifadenin Türk
edebiyatının önemli isimlerinden Nuri Pakdil’e ait olduğunu belirtmek
istiyorum. Dünyayı, evreni, yaşamı aynı gözlerle algılayan, aynı
şeyleri düşünüp söyleyen insanların bir araya gelerek ortak bir misyon
etrafında yazma eyleminde bulunması, yaşadığı çağa bu şekilde tanıklık ederken
bilgiyi, deneyimi, yazdıklarını kimliğini, öz değerlerini kaybetmeden gelecek
kuşaklara sorumluluk duygusuyla aktarma ereğinde bulunmasının “Ne yazdığınız
kadar nerede yazdığınız da önemlidir” tümcesinde mâna bulduğunu
düşünüyorum.
Bu çerçevede genç
arkadaşların durmak, var olmak istediği zemini iyi tespit etmeleri gerekiyor.
Elbet ben de bana söylenildiği gibi mutlaka okumaya, araştırmaya, yazın
süreçlerini bu şekilde geliştirmeye önem versinler demek isterim. Ne
yazdığımız, nerede yazdığımız önemli ama başka başka yerlerde kimlerin ne
yazdığını da takip etmeliyiz. Örneğin kendi adıma bir örnek vermem gerekirse
Cemal Süreya şiirlerini okumaktan hiçbir zaman haz almamama rağmen onu okumaktan
asla vazgeçmedim. Bu sebeple herhangi bir şairi yazarı ötekileştirmeden kim
olursa olsun şiir, edebiyat adına neler yapmış, neler yazmış öğrenmek, bilmek
adına okumaktan, izlemekten, araştırmaktan kaçınmamalarını öneriyorum.
Telveyi sormuştunuz. Telve
bana koyu kahve, uçsuz bucaksız uçurum gibi derinliğine bakıp anlamaya
çalıştığım bir çift gözü çağrıştırmıştır.
B.M.: İlk yayımlanan
ürününüz ve matbuaya geçiş sürecinizi ilk ağızdan dillendirmenizi istesek? Bir
de uzun bir süre önce yayımlanan ürünlerinize karşı bir olumsuz bakışınız
oluyor mu? Yayımlayıp da bunu keşke yayımlamasaydım dediğiniz bir şiiriniz var
mı?
-2006 yılıydı. İnternet
ortamında şiir paylaşımı yapılan gruplara önceden okuyup seçtiğim şiirleri
gönderiyordum. Bir gün yazdığım ilk şiirlerden birini paylaşmaya karar verdim.
Gelen olumlu tepkiler beni yüreklendirdi. Sonra yazdığım şiirlerin bir bölümünü
önce sevgili dostum Esat Selışık’la paylaştım. Esat’ın iki şiir kitabı vardı.
Onun şiirlerimi yayımlanabilir nitelikte bulması üzerine şiir metinlerimi
izlediğim en başta Hece, Dergâh, Varlık olmak üzere, diğer dergilerle de
poetik çizgi ayırmadan paylaşmaya başladım. Önce “İzler” başlıklı şiir
Yalınayak Edebiyat'ta sonra “Makaramda İpler Tükenir” Alaz Edebiyat'ta
yayımlandı. Sonrasında farklı dergilerde şiir ve denemelerim yayımlandı. Ancak;
Hece, Dergâh, Edebiyat Ortamı ve elbette Onaltıkırkbeş edebi duruşlarını
beğendiğim, şiir yayımlamayı daha çok önemsediğim dergiler oldu.
Ahmet Muhip Dranas “Fahriye
Abla” şiirini yazdığı için pişman olduğunu söylermiş. Keşke yayımlamasaydım
dediğim bir şiir var mı? Hımmm. Evet, sanırım “Satranç Sarmalı”, “Düşündüğün
Yerdeyim” ve “Dikimevi” başlıklı şiirleri keşke yayımlamasaydım diyorum. Çünkü
bu üç şiir benim tarzım değildi. Şimdi düşünüyorum da biraz da bu tarz şiirleri
istersem ben de yazabilirim düşüncesiyle oluşturduğum kurgu metinlerdi.
B.M.: Yakınlarda
elinizden çıkacak bir kitap var mı? Fazla sayılabilecek sayıda dergide isminize
rastlıyoruz. Gerçek şairi tamama erdirenin kitap olduğunu düşünüyoruz. Kitabı
olan şairlerden olmanızı bekleyenler için bir müjde verebilecek misiniz?
-Vakti geldiğinde kitap
çıkarmayı elbette düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllarda sadece ilk yazdığım
şiirlerden oluşturduğum bir dosya vardı. Sonra henüz erken olduğu
düşüncesiyle vazgeçtim. Geçtiğimiz günlerde bir antoloji için altı şiir verdim
ancak kendi adıma kitap için hedefim Ahmed Arif gibi yazılmış en iyi şiirlerden
tek bir seçki oluşturmanın daha verimli olacağı yönünde. Şairi tamamına
erdiren gerçekten kitap mıdır? Bilemiyorum. Aklıma hemen Sait Maden
geliyor. Uzun yıllar şiir yayımlamasına rağmen kitap yayımlamayı
geciktirenlerdendir. Nilgün Marmara, Özge Dirik, Kaan İnce gibi genç yaşta
ölümü tercih eden şairlerin şiirlerinin de vefatlarından sonra
kitaplaştırıldığını düşünürsek önemli olan özgün ve iyi yazılmış şiirlere imza
atabilmek, kitap sonra bir şekilde yayımlanır düşüncesindeyim. Bir de Mehmet
Kaplan’ın kitap çıkarmadan önce en az 10 yıl beklenmesi gerektiği yönündeki
öğüdünü hatırlayarak biraz daha beklemek istiyorum.
B.M.: Birçok dergide
birden yazan bir şair olarak bu konuya nasıl baktığınızı öğrenmek isterim.
Dergilerin okul olma hayallerinin sekteye uğradığını görüyoruz günümüzde. Bunun
birçok sebebi var. Bir sebep de aynı ismin her dergide görülebilmesi olarak
görülüyor. Ne düşünüyorsunuz?
-Günümüzde dergi çıkarmak
gerçekten zor, emek ve sabır isteyen bir süreç gerektiriyor. Büyük şehirler
dışında yayımlanan dergilerin okura ulaşma aşamasında dağıtımdan, dergiyi maddi
açıdan ayakta tutacak yeterli abone bulamamaya kadar bir yığın sıkıntıları
olduğunu biliyorum. Ama yine de günümüzde her şeye rağmen merkez dergiler
dışında kalan dergiler Paul Valery’nin ifadesiyle şiirin, edebiyatın
laboratuarı olma özelliğini alternatifsiz koruyor. Burada ifade edilen
laboratuar olma özelliği ancak yeni ve genç isimlerin yazdığı iyi metinlerin
ismine, yaşına bakılmadan dergilerde yer almasıyla mümkün olabilir. Bu noktada
da sorumluluk editörlere, dergi yayım kurullarına düşüyor. Ki böylece Türk
şiirinin önü de açılmış olur. Bu cümleden hareketle izlediğim dergiler içinde
Edebiyat Ortamı ve Onaltıkırkbeş'in genç isimlere daha fazla destek vermelerini
çok olumlu buluyorum.
Diğer sorunuza gelirsek
birçok dergide şiir yayımlamış gibi görülsem de işin aslı öyle değil. İlk
şiirleri paylaşırken poetik çizgi ayırmadan paylaştığım şiirler 2007-2008
yılları arasında dergilerde ardı ardına yayımlandığı için okurlarca böyle
algılanmış olabilir. O dönemde; yazdığım şiirleri dergi okumaktan
vazgeçmeyen okurlarla buluşturmak için başka seçenek yoktu. Bunu yukarıda
açıklamaya çalıştığım laboratuar sürecinden geçme olarak değerlendirmek sanırım
daha uygun bir değerlendirme olur. Merkez dergiler olarak anılan, edebiyat
dünyasında uzun soluklu yeri ve ağırlığı bulunan dergilerde birdenbire şiir ve
yazılarınızla kısa sürede yer almak, yayım kurullarına şiirinizi ispat etmeniz,
edebiyatın ustalarıyla aynı yerde yazmak kolay değil. Bu sebeple önce merkez
dergilerin dışında sayılan dergilerde şiir yayımlamayı tercih ettim. Yeri
gelmişken yinelemek isterim. Hece, Dergâh, Edebiyat Ortamı ve Onaltıkırkbeş
şiir paylaşmayı önemsediğim, edebi duruşlarını beğendiğim dergilerin başında
geliyor. İlk şiirlerimi yayımladığım dergiler bugün benden şiir isteseler, o
dergilerin yayım kurullarıyla yine hiç çekinmeden şiir paylaşırım. Çünkü
dostluklar baki. Nitekim birçok yerde görünme olgusu (bu şiir yayımlayan herkes
için geçerli) birazda bu sebeplerden kaynaklanıyor.
Ezcümle isimlerini
zikrettiğim dergiler dışında önceden şiir paylaştığım ve şiirlerime yer veren
dergilerin okurla buluşma sürecime katkılarını yadsıyamam. Bizim kültürümüzde
ahde vefa denen bir kavram var. O dergilerde artık şiir yayımlamıyorum ama
okumaya izlemeye devam ediyorum. Kendilerine gerçekten müteşekkirim.
B.M.: Okuduğunuz ve
okunması gerekir dediğiniz yazar ve şairler ile başucu kitaplarından küçük bir
liste yapar mısınız genç arkadaşlarımız için?
-Zor bir soru. Bu konuda
nesnelliği yakalamanın hep zor olduğunu düşünürüm. Ayrım yapmadan herkesin
okunması gerektiğini belirtmiştim. Ama yine de benim içselliğime katkı yapan
birkaç isim saymak istersem Dünya Edebiyatından Kafka, Dostoyevski, Salingeri
söyleyebilirim. Türk edebiyatında Cemil Meriç, Nuri Pakdil, Nurettin Topçu düşünsel
birikimlerini önemsediğim yazarlardır. Cahit Zarifoğlu, Edip Cansever, Enis
Batur, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Hüseyin Cahit Kerse, İlhami Çiçek, Metin
Güven, Naime Erlaçin, Turgut Uyar okumayı diğer isimlere göre daha çok
sevdiğim şairlerden.
Genç arkadaşlara Erdoğan
Alkan “Düş Gezgini Gerard De Nerval”,
Hüseyin Su “Gülşefdeli Yemeni”, Kemal
Bek “Şiirden Eleştiriye”, Nurettin
Topçu “Taşralı”, Nuri Pakdil “Edebiyat Kulesi”, Şükrü Nişancı “Sivil İtaatsizlik”, Yaşar Nabi Nayır “Şiir Sanatı”, Dostoyevski “Suç ve Ceza”, Kafka “Dönüşüm”, Salinger
“Çavdar
Tarlasında Çocuklar” R.Wellek-A.Varren “Edebiyat Teorisi” isimli
kitapları okumalarını öneriyorum.
B.M.: Genç
şairlerimizden kimleri takip ediyorsunuz?
-Kendi kuşağıma yakın
şairlerden Birhan Keskin ve Hayriye Ünal’ı ilk sırada sayabilirim. Burcu Yalkın
şiirlerindeki işlenmemiş saf şiiri de ilgiyle takip ediyorum. Hüseyin Atlansoy,
Kenan Çağan, Mustafa Köneçoğlu keyifle okuyup izlediğim
kalemlerden. Vefatından önce Levent Sunal’da izlediğim bir şairdi. Genç
arkadaşlara gelince A.Barış Ağır, Didem Gülçin Erdem, Duygu Ergun, Elif Nuray,
Furkan Çalışkan, Halil İbrahim Polat, Kahraman Çayırlı, Yaprak Ünvar sürekli
okuduğum genç kalemlerin başında geliyor. Sanırım Abdulkadir Akdemir şiirlerini
de bundan böyle sık sık okuyacağım.
B.M.: Sizi
tanıma girişimimize yardımcı olduğunuz için müteşekkiriz. Son olarak Bizim
Mahalle nezdinde tüm arkadaşlarımız için bir şeyler söylemek ister misiniz?
-Ben de size teşekkür ediyorum. Bizim
Mahalleye katkıda bulunan, emeği geçen tüm arkadaşlara çıktıkları yazın
sanatı yolculuklarında başarılı ve uzun soluklu bir yayın hayatı diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder