Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

19 Mart 2015 Perşembe

Bizim Mahalle Edebiyat, Fatih Yavuz/Söyleşi

B.M.: Gerçek Mavi şiirinizde dediğinizi çekiştirerek “ah mavi düş perisi, geciktin/sen...o zaman, nerelerdeydin?”  sorusunu size yöneltelim. Fatih Yavuz Çiçek kimdir? Nelerle meşgul olmuştur bu vakte kadar?
-Fatih Yavuz'u  kısaca inanç, güven, sadakat ekseninde düş ve gerçeğin izinden yürümeye çabalayan  ve bu süreçte  kendine yol arkadaşı olarak kelimeleri tercih etmiş, menzili yokluk olan bir yolcudur diye tanımlayabiliriz. 1964 Kırıkkale doğumluyum. Halen Kırıkkale’de bir kamu kurumunda uzman olarak görev yapıyorum. Aslında ilköğretim yıllarından itibaren ilgi duymaya başladığım şiir; edebiyat yolculuğunda okumaya, izlemeye daha çok vakit ayırdığımı düşünüyorum. 12 Eylül 1980 sonrasıydı. Lisede öğrenciydim. Yazmak düşüncesi o dönemde okuduğum kitap ve şiirlerin etkisi olsa gerek  ani bir iç itkiyle başladı. Sonrasında okuma, yazma yükseköğrenim, iş hayatı süreci birlikte yürüdüler. Yazdıklarımı uzun süre denilebilecek bir süre yayımlamadım. 2006 yılından başlayarak  kelimelerle olan birlikteliğimi önce tanıdığım edebiyatçı arkadaşlarla ardından okurlarla paylaşmaya başladım. Yazmaya çalıştığım şiirlerin okurla buluşma sürecini daha çok bir krizalitin kozasında kelebek olma sabrına benzetiyorum. Gecikme belki bu yüzden ama sanırım asıl sebep kelebek kıvamında yaşama isteğinden kaynaklanıyor.

B.M.: Daha önce sizin hazırladığınız söyleşiler var. Özellikle Hayriye Ünal ile yapmış olduğunuz söyleşi iki şair hakkında da bize görüş veriyor. Bunun haricinde sizi önceleri sanal ortamda görüyorduk. Bu yönden bakınca sanal ve matbu yayım karşılaştırması yapmanızı istesek ne gibi sonuçlara ulaşırsınız?

-Şiir, edebiyat, kültür, sanat  içerikli söyleşi yapma düşüncesi Onaltıkırkbeş'in okur ve yazarları buluşturan önemli bir etkinliği. Söyleşi hazırlamak ciddi bir ön hazırlık gerektiriyor. Öncelikle söyleşi onayını aldığınız yazarın kitaplarını veya yazdığı metinleri okuyup incelemeniz, onun dünyayı, yaşadığı çağı nasıl algılayıp, hayata baktığı kapıyı bu paralelde hazırladığınız sorularla çalmanız gerekiyor. Hayriye Ünal günümüz Türk şiirinde önemsediğim, izlediğim yazarlardan biridir. Kendisiyle yaptığımız  söyleşiye edebiyat çevrelerinden çok olumlu tepkiler geldi. Biz bu tepkileri değerlendirerek şiire, edebiyata emek veren diğer arkadaşlarla da söyleşiler hazırlamaya başladık. Önümüzdeki sayılarda da inşallah söyleşiler devam edecek.

Sanal ortama gelince. Aslında internet ortamı sanal gibi görünse de edebiyat sitelerinde paylaşımda bulunan üyelerin hepsi gerçek kişiler. Teknolojinin yaygınlaşması, internet kullanım oranının hızla artması kaçınılmaz olarak birbiri ardına edebiyat sitelerinin kurulmasına yol açtı. Bu durumda içinde yazma dürtüsü olan ve yazdıklarını çeşitli sebeplerle yayımlamakta güçlük çekenler kendilerini edebiyat dünyasına gösterebilme, ifade edebilme fırsatını bu siteler aracılığıyla yakaladılar. İnternet kullanımından önce dergilerde şiir ve düzyazı metinlerinden tanıdığımız isimlerle, ürettiklerini edebiyat sitelerinde yayımlayanlar bu yeni ortamda birbirlerini daha yakından tanımaya, anlamaya, bilgiyi paylaşmaya başladılar. 

Sonuç itibariyle  e-devlet, e-posta, e-imza, e-ilan derken bir de baktık e-kitap, e-edebiyat dergisi ve e-şiir gelişen teknolojik imkânları kullanarak bir tıkla okunabilir hale geldi. Kendinizi teknolojiden, iletişim araçlarının yaygınlaşmasından soyutlayamıyorsunuz. Evet, ben de çeşitli edebiyat sitelerine yukarıda açıklamaya çalıştığım sebeplerle üye oldum. Paylaşımlarda bulundum. Dergilerde okuyup, izlediğim ama yüz yüze tanışma fırsatı bulamadığım şair, yazarlarla iletişim kurma, ürettiklerimi onlarla paylaşma fırsatı buldum. Ancak yine de bir şiiri, öykü veya romanı üretenlerin emeğine saygı gösterip bandrollü kitap dergi alarak, mürekkep kokusunu hissederek, kâğıda dokunarak okuma alışkanlığı çok farklı bir duygu ve bu alışkanlıktan (internet paylaşımının hızlı ve kolaylığına rağmen) vazgeçebileceğimi sanmıyorum.  
   
B.M.: Telve kelimesinin size neler çağrıştırdığını merak ediyoruz? Edebiyat öğretmenim gibi düşündüğünüzü öğrendim. Bir derste öğrencilere öğüt verirken gecekonduda ikamet arkadaşlara yönelerek “Nerede yaşadığınız değil, yaşadığınız yerde kendinizi nasıl hissettiğiniz önemlidir” demişti. Sizin, “ne yazdığınız kadar nerede yazdığınız da önemlidir” dediğinizi biliyoruz. Ne demek istiyorsunuz? Bunu açarsak görüş ve -tabi genç arkadaşlara- önerilerinizi alabilir miyiz?

 -Öncelikle bu ifadenin Türk edebiyatının önemli isimlerinden Nuri Pakdil’e ait olduğunu belirtmek istiyorum. Dünyayı, evreni, yaşamı aynı gözlerle algılayan, aynı şeyleri düşünüp söyleyen  insanların bir araya gelerek ortak bir misyon etrafında yazma eyleminde bulunması, yaşadığı çağa bu şekilde tanıklık ederken bilgiyi, deneyimi, yazdıklarını kimliğini, öz değerlerini kaybetmeden gelecek kuşaklara sorumluluk duygusuyla aktarma ereğinde bulunmasının “Ne yazdığınız kadar nerede yazdığınız da önemlidir” tümcesinde mâna bulduğunu düşünüyorum.

Bu çerçevede genç arkadaşların durmak, var olmak istediği zemini iyi tespit etmeleri gerekiyor. Elbet ben de bana söylenildiği gibi mutlaka okumaya, araştırmaya, yazın süreçlerini bu şekilde geliştirmeye önem versinler demek isterim. Ne yazdığımız, nerede yazdığımız önemli ama başka başka yerlerde kimlerin ne yazdığını da takip etmeliyiz. Örneğin kendi adıma bir örnek vermem gerekirse Cemal Süreya şiirlerini okumaktan hiçbir zaman haz almamama rağmen onu okumaktan asla vazgeçmedim. Bu sebeple herhangi bir şairi yazarı ötekileştirmeden kim olursa olsun şiir, edebiyat adına neler yapmış, neler yazmış öğrenmek, bilmek adına okumaktan, izlemekten, araştırmaktan kaçınmamalarını öneriyorum.

Telveyi sormuştunuz. Telve bana koyu kahve, uçsuz bucaksız uçurum gibi derinliğine bakıp anlamaya çalıştığım bir çift gözü çağrıştırmıştır.

B.M.: İlk yayımlanan ürününüz ve matbuaya geçiş sürecinizi ilk ağızdan dillendirmenizi istesek? Bir de uzun bir süre önce yayımlanan ürünlerinize karşı bir olumsuz bakışınız oluyor mu? Yayımlayıp da bunu keşke yayımlamasaydım dediğiniz bir şiiriniz var mı?

-2006 yılıydı. İnternet ortamında şiir paylaşımı yapılan gruplara önceden okuyup seçtiğim şiirleri gönderiyordum. Bir gün yazdığım ilk şiirlerden birini paylaşmaya karar verdim. Gelen olumlu tepkiler beni yüreklendirdi. Sonra yazdığım şiirlerin bir bölümünü önce sevgili dostum Esat Selışık’la paylaştım. Esat’ın iki şiir kitabı vardı. Onun şiirlerimi yayımlanabilir nitelikte bulması üzerine şiir metinlerimi izlediğim en başta Hece, Dergâh, Varlık  olmak üzere, diğer dergilerle de poetik çizgi ayırmadan paylaşmaya başladım. Önce “İzler” başlıklı şiir Yalınayak Edebiyat'ta sonra “Makaramda İpler Tükenir” Alaz Edebiyat'ta yayımlandı. Sonrasında farklı dergilerde şiir ve denemelerim yayımlandı. Ancak; Hece, Dergâh, Edebiyat Ortamı ve elbette Onaltıkırkbeş edebi duruşlarını beğendiğim, şiir yayımlamayı daha çok önemsediğim dergiler oldu.

Ahmet Muhip Dranas “Fahriye Abla” şiirini yazdığı için pişman olduğunu söylermiş. Keşke yayımlamasaydım dediğim bir şiir var mı? Hımmm. Evet, sanırım “Satranç Sarmalı”, “Düşündüğün Yerdeyim” ve “Dikimevi” başlıklı şiirleri keşke yayımlamasaydım diyorum. Çünkü bu üç şiir benim tarzım değildi. Şimdi düşünüyorum da biraz da bu tarz şiirleri istersem ben de yazabilirim düşüncesiyle oluşturduğum kurgu metinlerdi.

B.M.: Yakınlarda elinizden çıkacak bir kitap var mı? Fazla sayılabilecek sayıda dergide isminize rastlıyoruz. Gerçek şairi tamama erdirenin kitap olduğunu düşünüyoruz. Kitabı olan şairlerden olmanızı bekleyenler için bir müjde verebilecek misiniz?

-Vakti geldiğinde kitap çıkarmayı elbette düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllarda sadece ilk yazdığım şiirlerden oluşturduğum  bir dosya vardı. Sonra henüz erken olduğu düşüncesiyle vazgeçtim. Geçtiğimiz günlerde bir antoloji için altı şiir verdim ancak kendi adıma kitap için hedefim Ahmed Arif gibi yazılmış en iyi şiirlerden tek bir seçki oluşturmanın daha verimli olacağı yönünde. Şairi tamamına  erdiren gerçekten kitap mıdır? Bilemiyorum. Aklıma hemen Sait Maden geliyor. Uzun yıllar şiir yayımlamasına rağmen kitap yayımlamayı geciktirenlerdendir. Nilgün Marmara, Özge Dirik, Kaan İnce gibi genç yaşta ölümü tercih eden şairlerin şiirlerinin de vefatlarından sonra kitaplaştırıldığını düşünürsek önemli olan özgün ve iyi yazılmış şiirlere imza atabilmek, kitap sonra bir şekilde yayımlanır düşüncesindeyim. Bir de Mehmet Kaplan’ın kitap çıkarmadan önce en az 10 yıl beklenmesi gerektiği yönündeki öğüdünü hatırlayarak biraz daha beklemek istiyorum.

B.M.: Birçok dergide birden yazan bir şair olarak bu konuya nasıl baktığınızı öğrenmek isterim. Dergilerin okul olma hayallerinin sekteye uğradığını görüyoruz günümüzde. Bunun birçok sebebi var. Bir sebep de aynı ismin her dergide görülebilmesi olarak görülüyor. Ne düşünüyorsunuz?

-Günümüzde dergi çıkarmak gerçekten zor, emek ve sabır isteyen bir süreç gerektiriyor. Büyük şehirler dışında yayımlanan dergilerin okura ulaşma aşamasında dağıtımdan, dergiyi maddi açıdan ayakta tutacak yeterli abone bulamamaya kadar bir yığın sıkıntıları olduğunu biliyorum. Ama yine de günümüzde her şeye rağmen merkez dergiler dışında kalan dergiler Paul Valery’nin ifadesiyle şiirin, edebiyatın laboratuarı olma özelliğini alternatifsiz koruyor. Burada ifade edilen laboratuar olma özelliği ancak yeni ve genç isimlerin yazdığı iyi metinlerin ismine, yaşına bakılmadan dergilerde yer almasıyla mümkün olabilir. Bu noktada da sorumluluk editörlere, dergi yayım kurullarına düşüyor. Ki böylece Türk şiirinin önü de açılmış olur. Bu cümleden hareketle izlediğim dergiler içinde Edebiyat Ortamı ve Onaltıkırkbeş'in genç isimlere daha fazla destek vermelerini çok olumlu buluyorum.   

Diğer sorunuza gelirsek birçok dergide şiir yayımlamış gibi görülsem de işin aslı öyle değil. İlk şiirleri paylaşırken poetik çizgi ayırmadan paylaştığım şiirler 2007-2008 yılları arasında dergilerde ardı ardına yayımlandığı için okurlarca böyle algılanmış olabilir. O dönemde;  yazdığım şiirleri dergi okumaktan vazgeçmeyen okurlarla buluşturmak için başka seçenek yoktu. Bunu yukarıda açıklamaya çalıştığım laboratuar sürecinden geçme olarak değerlendirmek sanırım daha uygun bir değerlendirme olur. Merkez dergiler olarak anılan, edebiyat dünyasında uzun soluklu yeri ve ağırlığı bulunan dergilerde birdenbire şiir ve yazılarınızla kısa sürede yer almak, yayım kurullarına şiirinizi ispat etmeniz, edebiyatın ustalarıyla aynı yerde yazmak kolay değil. Bu sebeple önce merkez dergilerin dışında sayılan dergilerde şiir  yayımlamayı tercih ettim. Yeri gelmişken yinelemek isterim. Hece, Dergâh, Edebiyat Ortamı ve Onaltıkırkbeş şiir paylaşmayı önemsediğim, edebi duruşlarını beğendiğim dergilerin başında geliyor. İlk şiirlerimi yayımladığım dergiler bugün benden şiir isteseler, o dergilerin yayım kurullarıyla yine hiç  çekinmeden şiir paylaşırım. Çünkü dostluklar baki. Nitekim birçok yerde görünme olgusu (bu şiir yayımlayan herkes için geçerli) birazda bu sebeplerden kaynaklanıyor.

Ezcümle isimlerini zikrettiğim dergiler dışında önceden şiir paylaştığım ve şiirlerime yer veren dergilerin okurla buluşma sürecime katkılarını yadsıyamam. Bizim kültürümüzde ahde vefa denen bir kavram var. O dergilerde artık şiir yayımlamıyorum ama okumaya izlemeye devam ediyorum. Kendilerine gerçekten müteşekkirim.

B.M.: Okuduğunuz ve okunması gerekir dediğiniz yazar ve şairler ile başucu kitaplarından küçük bir liste yapar mısınız genç arkadaşlarımız için?

-Zor bir soru. Bu konuda nesnelliği yakalamanın hep zor olduğunu düşünürüm. Ayrım yapmadan herkesin okunması gerektiğini belirtmiştim. Ama yine de benim içselliğime katkı yapan birkaç isim saymak istersem Dünya Edebiyatından Kafka, Dostoyevski, Salingeri söyleyebilirim. Türk edebiyatında Cemil Meriç, Nuri Pakdil, Nurettin Topçu düşünsel birikimlerini önemsediğim yazarlardır. Cahit Zarifoğlu, Edip Cansever, Enis Batur, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Hüseyin Cahit Kerse, İlhami Çiçek, Metin Güven, Naime Erlaçin, Turgut Uyar okumayı diğer isimlere göre  daha çok sevdiğim şairlerden.

Genç arkadaşlara Erdoğan Alkan “Düş Gezgini Gerard De Nerval”, Hüseyin Su “Gülşefdeli Yemeni”, Kemal Bek “Şiirden Eleştiriye”, Nurettin Topçu “Taşralı”, Nuri Pakdil “Edebiyat Kulesi”, Şükrü Nişancı “Sivil İtaatsizlik”, Yaşar Nabi Nayır “Şiir Sanatı”, Dostoyevski “Suç ve Ceza”, Kafka “Dönüşüm”, Salinger Çavdar Tarlasında Çocuklar” R.Wellek-A.Varren “Edebiyat Teorisi” isimli kitapları okumalarını öneriyorum.

B.M.: Genç şairlerimizden kimleri takip ediyorsunuz?

-Kendi kuşağıma yakın şairlerden Birhan Keskin ve Hayriye Ünal’ı ilk sırada sayabilirim. Burcu Yalkın şiirlerindeki işlenmemiş saf şiiri de ilgiyle takip ediyorum. Hüseyin Atlansoy, Kenan Çağan, Mustafa Köneçoğlu keyifle okuyup izlediğim kalemlerden. Vefatından önce Levent Sunal’da izlediğim bir şairdi. Genç arkadaşlara gelince A.Barış Ağır, Didem Gülçin Erdem, Duygu Ergun, Elif Nuray, Furkan Çalışkan, Halil İbrahim Polat, Kahraman Çayırlı, Yaprak Ünvar sürekli okuduğum genç kalemlerin başında geliyor. Sanırım Abdulkadir Akdemir şiirlerini de bundan böyle sık sık okuyacağım.

B.M.: Sizi tanıma girişimimize yardımcı olduğunuz için müteşekkiriz. Son olarak Bizim Mahalle nezdinde tüm arkadaşlarımız için bir şeyler söylemek ister misiniz?

 -Ben de size teşekkür ediyorum. Bizim Mahalleye katkıda bulunan, emeği geçen tüm arkadaşlara  çıktıkları yazın sanatı yolculuklarında başarılı ve uzun soluklu bir yayın hayatı diliyorum.  


Hiç yorum yok: