"Korkuyorum" dedi. "Bu aralar kendimi kabuksuz bir salyangoz gibi hissediyorum."
"Ben de korkuyorum" dedim. "Kendimi perdesiz ayaklı bir kurbağa gibi hissediyorum.
Yüzüme bakıp gülümsedi.
Hiç konuşmadan binanın gölgeli tarafına giderek birbirimize sarılıp öpüştük, kabuksuz bir salyangoz ve perdesiz ayaklı bir kurbağa. Onu kendime doğru çektim. Dillerimiz hafifçe birbirine değdi. Gömleğinin üstünden göğüslerini hissediyordum. Karşı koymadı. Yalnızca gözlerini kapatarak iç çekti. Memeleri küçüktü ve sanki sırf bu sonuç için tasarlanmış gibi tam avucumun içine oturuyordu. Elini kalbimin üzerine koydu ve eli ile kalbimin atışı bir oldu. Kendi kendime, o Şimamato değil, dedim. Bana Şimamato'nun verdiklerini veremez. Ama işte karşımda, tamamen bana ait, benim için elinden geleni yapıyor. Onu nasıl incitebilirim?
O zamanlar bilmiyordum. Birini tekrar düzelemeyecek kadar kötü kırabileceğimi. İnsan, sadece var olarak diğer bir insanda dönüşü olmayan yaralar açabiliyordu.
Haruki Murakami, Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında, syf.28
Çeviri: Pınar Polat
2 yorum:
Güzel bir kitaba benziyor
Murakami'den okuduğum ilk kitap. Tamamını bir günde okudum. Murakami, çocukluk arkadaşını unutamayan ve ona saplntılı bir şekilde bağlanan, karşısına çıkan ve arkadaşlık yaptığı bütün kızlarda, hatta evlendiği kadında bile onu (Şimamato'yu) arayan bir karakter kurgulamış.
Yorum Gönder