Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

25 Eylül 2014 Perşembe

Adnan Özer Şiirine İnşa Edilen Dil ve Kültür Köprüsü


“adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
küçük bir çıngırağım
çalıyorum kendi kendimi”

Şiirde hakikati arayan şairlerin hayatı; içinde yaşadığı dünyayı gönül bilgisiyle kavramak, yorumlamak, bulduğu hakikati yeniden ve güzellikle anlamlandırmakla geçer. Hakikatle güzellik arasında estetik bir ilişki vardır ve şair; bu süreçte kendi varlığıyla çevresindeki varlıkları, nesneleri tanır, ayırır, sınıflandırır, simgelerle, metaforlarla hakikati tanımlarken, aynı zamanda canlı cansız varlıklar arasındaki ilişkileri birbirine bağlayan soyut ve somut, öznel ve nesnel yeni köprüler inşa eder.

“Yeni bir şiir için yeni dil gerekiyor” diyen Adnan Özer; şiirlerinde inşa ettiği bu köprülerden birincisini yerleşik dil, ikincisini yurt sevgisiyle bütünleşen kültürel kimlik bilinciyle oluşturuyor.

“Yurdum, yonca kirpikli efendim, Türkiye!
Doğmuşum yeşil ellerine,
Anamın sehere terli bir gül gibi
erdiği gece”

Yerleşik dil ve kültürel kimlik bilinci diyoruz. Çünkü “dil, varlığın evidir, insanın dünyaya baktığı penceredir. Aşklar, sevgiler, kinler ve nefretler dile mayalanır, dilin hamurunda pişer ve günlük hayatımızın her alanına kültür olarak servis edilir. Dil bir anlaşma vasıtası olmaktan öte, iç dünyamızın dış dünyaya açıldığı bir kapıdır. Bu kapı yeterince açık, temiz, duru, sade olmadığı sürece kendimizi ifade etmemiz zorlaşır.”(1)

“Gidiyorum işte gör
Hayalde gör, düşte gör”

Bir ulusun geçmişten günümüze taşınan edebî eserlerine baktığımızda, o ulusun kendine has kültürel yaşamına ışık tutan verilerle karşılaşırız. Ulusların kültürel yaşam tarzı; o ulusun dili, inançları, kültürel kimliklerine bağlılıkları, bulundukları coğrafyayı tarih boyunca yurt edinmeleri, orayı benimsemeleriyle süreklilik kazanmıştır. Bozkurt Güvenç’in tanımıyla “İnsanoğlunun yaşam ve evreni semboller aracılığı ile anlamlandırma yeteneğinin bir sonucu olarak, toplum içinde insanlara aktarılan ve onlar tarafından içselleştirilen, dil bilgi, inanç, sanat, töre, hukuk, gelenek ve adalet gibi öğelerin (değerlerin) bütünü olan kültür”(2) ün bir anlamı da işlemektir. Yeryüzünde akla gelebilecek her şeyi, dili, güzel sanatları, notayı, edebiyatı, mimariyi ve insanı işlemektir.

“Yurdum, kehribar tespihli ustam, Türkiye!
Bülbüllerin düğünevinde
Hak toplayan abdallar gibi yaşıyorum.”

Temeli insan sevgisine dayanan, evrensel değerleri, gelenek ve modernizmi harmanlayarak rengârenk kanaviçeler gibi işleyen, özü itibariyle ağıtları çağrıştıran bir şiiri var Adnan Özer’in. Hatta otantik, grotesk şiirler yazıyor, “memleket şairi”dir tanımlamasına, bazı dizelerindeki biçeme bakarak “modern âşık” tanımlaması bile eklenebilir. Çünkü âşık edebiyatı folklorik öğelerin estetik, aynı zamanda da ontolojik bir sentezidir. Âşık, soyut ve ulaşılmaz sevgili tipiyle mistiğe bağlanırken(3) “şiir uzak sevgisidir” diyen Özer’in de tıpkı âşıklar gibi uzak sevgiliye bağlandığı, ona ulaşma yolunda çile çektiği görülür.

“ölülerin ak ayaklarında açar zambaklar
(zambaklar) yer kurtlarının tezgâhında dokunur
Senin –kötüler kötüsü- yüreğin bunları bilmez.”

Adnan Özer’e göre şiir konuşulduğu halkın diliyle yazılıp, söylenmelidir. Âşıklarda tıpkı Adnan Özer gibi tabiatı, insanı, sevgiyi, sevgiliyi, şahit olduğu olayları yerleşik konuşma dilinin rahatlığı içinde özgün imgelerle anlamlandırmışlardır.(4)

“seni seviyorum
bağda çiçeklenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana”

Bu üslup; kimilerince anlatımcı bir üslup olarak görülebilir, yer yer eleştirilebilir belki. Fakat şiirin biricikliği, nevi şahsına münhasırlığı, tekrarlanamaz oluşu, eleştiriyle birlikte düşünüldüğünde, yazılan şiir metinlerini yaşayan bir organizmaya dönüştürerek, şairi geleceğe taşır, şiirlerin ömrünü uzatır. Adnan Özer’in şiirlerinde kurduğu köprülerden geçen her okur, muhtemelen okuduğu şiir metinlerini bu bağlamda değerlendirecek, dönüştürecek, anlamlandıracak ve kendi nevi şahsına münhasır şiir algısında yeniden yapılandıracaktır.

Okunmak ve “nevi şahsına münhasır” diye anılmak. Zaten şairlerin isteği de bu değil midir?

“Bizim oralardan aldım ben bu renkleri;
Adnan Özer derler ‘nevi şahsına münhasır’,
Yurtsuzluktan hayta, özlemden ahmak,
Gözleri hâlâ o kalaylı bakırdadır.”

fy

Kaynaklar
1-Şükrü Ünalan ,  Dil ve Kültür, Gazi Üniversitesi Basımevi  2002, Ankara, syf.1
2-Bozkurt Güvenç, Kültür Konusu ve Sorunlarımız, Remzi Kitabevi, İstanbul, syf. 6
3-Prof.Dr.Erman Artun, Ozandan Âşığa Halk Şiiri Geleneğinin Kültür Kaynakları
4-Prof.Dr.Erman Artun, A.g.e
5-Adnan Özer, Seçme Şiirler, Özgür Yayınları, 2012, İstanbul