“adımlarım
bir
yere götürmüyor artık beni
küçük
bir çıngırağım
çalıyorum
kendi kendimi”
Şiirde hakikati arayan
şairlerin hayatı; içinde yaşadığı dünyayı gönül bilgisiyle kavramak, yorumlamak,
bulduğu hakikati yeniden ve güzellikle anlamlandırmakla geçer. Hakikatle
güzellik arasında estetik bir ilişki vardır ve şair; bu süreçte kendi
varlığıyla çevresindeki varlıkları, nesneleri tanır, ayırır, sınıflandırır,
simgelerle, metaforlarla hakikati tanımlarken, aynı zamanda canlı cansız
varlıklar arasındaki ilişkileri birbirine bağlayan soyut ve somut, öznel ve
nesnel yeni köprüler inşa eder.
“Yeni bir şiir için yeni dil
gerekiyor” diyen Adnan Özer; şiirlerinde inşa ettiği bu köprülerden birincisini
yerleşik dil, ikincisini yurt sevgisiyle bütünleşen kültürel kimlik bilinciyle
oluşturuyor.
“Yurdum, yonca kirpikli efendim, Türkiye!
Doğmuşum yeşil ellerine,
Anamın sehere terli bir gül gibi
erdiği gece”
Yerleşik dil ve kültürel
kimlik bilinci diyoruz. Çünkü “dil, varlığın evidir, insanın dünyaya baktığı
penceredir. Aşklar, sevgiler, kinler ve nefretler dile mayalanır, dilin
hamurunda pişer ve günlük hayatımızın her alanına kültür olarak servis edilir.
Dil bir anlaşma vasıtası olmaktan öte, iç dünyamızın dış dünyaya açıldığı bir
kapıdır. Bu kapı yeterince açık, temiz, duru, sade olmadığı sürece kendimizi
ifade etmemiz zorlaşır.”(1)
“Gidiyorum işte gör
Hayalde gör, düşte gör”
Bir ulusun geçmişten
günümüze taşınan edebî eserlerine baktığımızda, o ulusun kendine has kültürel yaşamına
ışık tutan verilerle karşılaşırız. Ulusların kültürel yaşam tarzı; o ulusun
dili, inançları, kültürel kimliklerine bağlılıkları, bulundukları coğrafyayı
tarih boyunca yurt edinmeleri, orayı benimsemeleriyle süreklilik kazanmıştır. Bozkurt
Güvenç’in tanımıyla “İnsanoğlunun yaşam ve evreni semboller aracılığı ile
anlamlandırma yeteneğinin bir sonucu olarak, toplum içinde insanlara aktarılan
ve onlar tarafından içselleştirilen, dil bilgi, inanç, sanat, töre, hukuk,
gelenek ve adalet gibi öğelerin (değerlerin) bütünü olan kültür”(2) ün bir anlamı da
işlemektir. Yeryüzünde akla gelebilecek her şeyi, dili, güzel sanatları, notayı,
edebiyatı, mimariyi ve insanı işlemektir.
“Yurdum, kehribar tespihli ustam, Türkiye!
Bülbüllerin düğünevinde
Hak toplayan abdallar gibi yaşıyorum.”
Temeli insan sevgisine
dayanan, evrensel değerleri, gelenek ve modernizmi harmanlayarak rengârenk
kanaviçeler gibi işleyen, özü itibariyle ağıtları çağrıştıran bir şiiri var
Adnan Özer’in. Hatta otantik, grotesk şiirler yazıyor, “memleket şairi”dir
tanımlamasına, bazı dizelerindeki biçeme bakarak “modern âşık” tanımlaması bile
eklenebilir. Çünkü âşık edebiyatı
folklorik öğelerin estetik, aynı zamanda da ontolojik bir sentezidir. Âşık,
soyut ve ulaşılmaz sevgili tipiyle mistiğe bağlanırken(3)
“şiir uzak sevgisidir” diyen Özer’in de tıpkı âşıklar gibi uzak sevgiliye
bağlandığı, ona ulaşma yolunda çile çektiği görülür.
“ölülerin ak ayaklarında açar zambaklar
(zambaklar) yer kurtlarının tezgâhında dokunur
Senin –kötüler kötüsü- yüreğin bunları bilmez.”
Adnan Özer’e göre şiir
konuşulduğu halkın diliyle yazılıp, söylenmelidir. Âşıklarda tıpkı Adnan Özer gibi tabiatı, insanı, sevgiyi, sevgiliyi, şahit
olduğu olayları yerleşik konuşma dilinin rahatlığı içinde özgün imgelerle
anlamlandırmışlardır.(4)
“seni seviyorum
bağda çiçeklenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana”
Bu üslup; kimilerince
anlatımcı bir üslup olarak görülebilir, yer yer eleştirilebilir belki. Fakat
şiirin biricikliği, nevi şahsına münhasırlığı, tekrarlanamaz oluşu, eleştiriyle
birlikte düşünüldüğünde, yazılan şiir metinlerini yaşayan bir organizmaya
dönüştürerek, şairi geleceğe taşır, şiirlerin ömrünü uzatır. Adnan Özer’in
şiirlerinde kurduğu köprülerden geçen her okur, muhtemelen okuduğu şiir
metinlerini bu bağlamda değerlendirecek, dönüştürecek, anlamlandıracak ve kendi
nevi şahsına münhasır şiir algısında yeniden yapılandıracaktır.
Okunmak ve “nevi şahsına münhasır”
diye anılmak. Zaten şairlerin isteği de bu değil midir?
“Bizim oralardan aldım ben bu renkleri;
Adnan Özer derler ‘nevi şahsına münhasır’,
Yurtsuzluktan hayta, özlemden ahmak,
Gözleri hâlâ o kalaylı bakırdadır.”
fy
Kaynaklar
1-Şükrü Ünalan , Dil ve Kültür, Gazi Üniversitesi Basımevi 2002, Ankara, syf.1
2-Bozkurt Güvenç,
Kültür Konusu ve Sorunlarımız, Remzi Kitabevi, İstanbul, syf. 6
3-Prof.Dr.Erman
Artun, Ozandan Âşığa Halk Şiiri Geleneğinin Kültür Kaynakları
4-Prof.Dr.Erman
Artun, A.g.e
5-Adnan Özer,
Seçme Şiirler, Özgür Yayınları, 2012, İstanbul