Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

16 Eylül 2014 Salı

Özgürlük ateşi


İnsan ölür ve özgürlük dünyasından köleliğin hükümdarlığına geçer. Yaşam özgürlüktür ve dolayısıyla ölüm, özgürlüğün yavaş yavaş yok olmasıdır. Önce bilinç zayıflar, sonra söner; bilincin söndüğü bir organizmada yaşam süreçleri bir süre daha devam eder, kan dolaşımı, solunum, metabolizma çalışır. Ama bu, kölelik yönünde kaçınılmaz bir geri çekilmedir, bilinç sönmüş, özgürlük ateşi sönmüştür.

Gece gökyüzünde yıldızlar sönmüş, Samanyolu kaybolmuş, güneş sönmüş, Venüs, Mars, Jüpiter sönmüş, okyanuslar donup kalmış, milyonlarca yaprak öylece kalakalmış ve rüzgâr durmuş, çiçekler renklerini, kokularını yitirmişler, ekmek kaybolmuş, su, havanın serinliği, boğuculuğu kaybolmuştur. İnsanın içinde var olan evrenin varlığı sona ermiştir. Bu evren insanların dışında var olan tek evrene şaşılacak şekilde benzer. Bu evren milyonlarca kafanın içinde yansımaya devam eden şeye şaşılacak şekilde benzer. Ama bu evren, özellikle okyanusunun sesi, çiçeklerinin kokusu, yapraklarının hışırtısı, granitlerinin renkleri, sonbahar tarlalarının hüznü, her biri insanların içinde geçmişte var olmuş, bugün de var olan ve insanların dışında sonsuza dek var olacak olan şeyden farklı olduğu için şaşırtıcıydı. Özel yaşamın ruhu, yani özgürlük, bu evrenin bir eşinin daha olmamasında, tek olmasındadır. Evrenin insan bilincinde yansıması, insan gücünün temelini oluşturur, fakat yaşam ancak insan zamanın sonsuzluğu içinde hiçbir zaman hiç kimse tarafından tekrarlanmayan bir dünya gibi var olduğunda bir mutluluk, özgürlük haline gelir, yüksek bir anlam kazanır. İnsan ancak o zaman kendisinde bulduğu şeyi başkalarında bularak özgürlüğün ve iyiliğin mutluluğunu hisseder.

Vasili Grossman, Yaşam Ve Yazgı, 2.Kitap syf. 318-319