"Aşk, saplantı, öfke, kendine acıma gibi öz yıkıcı duygularla birleşmeye başladığında tehlikeli bir hal alır. İnsan, kendini örseledikçe duygularını fark etme ve onları ifade etme becerisini de yitirmeye başlar. Olumsuz düşüncenin ve benim durumumdaki bir insanın yalnızlığının belki de en kötü tarafı insanı eylemsiz bırakmasıdır. Bunlar böyledir de, aşkın en acı etkisi haddizatında insanda öz yıkıcı bir bakış doğurmasıdır. Ama bir farkla! Aşk, siz yok olurken sizden boşalan yere aşkın biricik öznesini itina ile koyar. Bu yüzden aşk, her şeyi feda ederken, bu her şeye kendinizi de katmanızı ister, pürüzsüz bir tenhalık tercih eder gönle teşrif edebilmek için. Yine bu yüzden aşk açıkça bir kendini reddediştir.
Çatallaşan bu yolda güvenli bir vadiye ulaşmanın tek yolu, bir insana duyduğunuz aşkın hiçbir zaman sizi güvenli bir vadiye çıkarmayacağını bilmenizdir. Karşı cinse duyduğunuz aşk, aşk-ı hakikiye bir nevi ihanet olacağından; mecazi aşkın illüzyonları sizi mutlaka bir yerlerde köşeye sıkıştıracaktır.
Tıpkı şimdi bu kokunun beni acımasızca köşeye sıkıştırması gibi. Bundan kurtulmanın en kısa yolu, duyguların dilinden beden diline kadar o geniş yelpazenin söylemek istediği gerçeğin farkına varılması, kısaca farkındalığın artırılmasıdır."
Leyla Karaca, Göğsündeki Gökyüzü, syf.345-346