Gece parlar da dağ başları
Işır yüzüm
Ayrı ülkelerin kocaman kuşları konar
Soframa resimlerime çiçeklerime yazılarıma
Bir yeni anlamda aydınlık
Gece su.
Almanya’nın Frankfurt kentinde düzenlenen 60.kitap fuarına ilişkin haber ve yorumları izlerken aklıma Herbert Spencer’in “Modern edebiyat, genel olarak endişelerle dolu bir çağı, erdemi, büyük toplumsal değişimleri dile getirmektedir. Modern edebiyattan beklenilen, ustalıklı biçimler içerisinde çağın sözcülüğünü etmektir.” tanımlaması geldi.
Kuşkusuz fuarın Almanya’da yapılıyor olması, bu etkinliği düzenleyen ülkenin bulunduğu coğrafyanın da tıpkı bizim ülkemiz gibi büyük bir medeniyete, kültür birikimine sahip olduğu gerçeği bana orada yaşadıkları döneme damgasını vuran, günümüze değin okunarak Alman ve Dünya edebiyatında iz bırakan Goethe, Schiller, Holderlin, Heine, Brecht gibi şair ve yazarları anımsattı.
Sonra bu yıl kitap fuarında onur konuğu olarak Türkiye’nin seçilmesi sebebiyle fuara katılıp, izleyenlere bizim ülkemizin edebiyatında geçmişten günümüze iz bırakan şair ve yazarlar sorulsaydı ilk önce hangi isimler sayılırdı diye düşünürken haber ajanslarınca düşen bir vefat haberi günümüz Türk şiirine öncülük etmiş bir nefesin daha eksildiğini duyuruyordu.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz; Erdem BAYAZIT ve İlhan BERK’den sonra zaman bir kez daha ölümle kırılmış, fazl’ın şiirdağı asırlık şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca'da insanoğlunun âlemdeki gerçek yurdu sonsuzluğa yürürken ardında yüzlerce kitap ve kendisini seven binlerce okur bırakıp aramızdan ayrılarak bu dünyadan göçmüştü.
Yaşamı boyunca içindekileri arı bir dille şiire döken, şiirden başka bir şey yazmayan ve Türk diline yeni kelimeler kazandırmasıyla da bilinen şairin vefat haberinden sonra geçen yıl Hayâl Kültür Sanat Edebiyat Dergisinin 22.sayısında yayınlanan söyleşisini açıp tekrar okudum.
Söyleşiyi gerçekleştiren Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği bölümünden üç öğrencinin kendisine yönelttiği "138.Kitabınızı çıkarmanızı 74 yıllık sanat yaşamınıza mı yoksa verimliğinize mi bağlıyorsunuz?" sorusuna:
"Onlar birbirini bütünleyen alanlardır. Kişi yaşamında bir şiir dizesi gibidir. Yaşamının her parçası o şiirin bir bölümüdür. Kitapların çoğalması önemli değildir. İster yüz otuz sekiz isterse iki yüz otuz sekiz olsun. Ne kadar çoğalırsa çoğalsın hepsi bir dizedir.
İnsan için üç dönem vardır. Doğumu, yaşamı ve ölümü. Yaşamınız boyunca bu üç kavramda kımıldarsınız. Ben ölüme inanmıyorum. Kişi ölmez. Neden? Çünkü yaşamak ölmez.
Ben bütün kitaplarımda yeni soluklar içindeyim. Bütün kitaplarım benim atalarımdan kalma yaşama belgelerimdir. Benim yapıtlarımda Türk Coğrafyası nasıl yaşıyorsa ben de evren coğrafyasında öyle yaşıyorum. Bu yaşama da, ilk sözlerimde belirttiğim gibi bitmez tükenmezdir." (1) yanıtını vermiş.
“Kızılırmak Kıyıları” başlıklı şiirinde Anadolu’yu yazan ve:
”Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamındır,
Yaprak değil” diyen şairin bu dizeleri için Cemal Süreya:
“Folklardan kaçınmaya önemli bir sebep daha var. Kişilik… Mesela Fazıl Hüsnü Dağlarca kişilik sahibi bir şairdir. "Kızılırmak Kıyıları" nı kendi havasından, kendi kişiliğinden geçirerek yazmıştır. O şiirdeki açı kendi açısıdır, eşyayı ve yaşamayı kavrayış kendi kavrayışı.”Kızılırmak Kıyıları” nın bir soyutlanmış güzelliği vardır, bir de asıl önemlisi Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya ait olmasından dolayı kazandığı güzellik” (2) görüşündedir.
Dağlarca, cumhuriyetle birlikte geleneksel şiir yerine özellikle 1950 ‘li yıllarda Alman ve Fransız edebiyatının etkisiyle yeni bir döneme giren Türk şiirinde gerçeküstücülüğün çağrışımlarla dolu şiir dilini herkesten önce kendiliğinden keşfetmiştir. Yine günümüz şiirinde hiçbir akıma bağlı olmadan yazılan ve bugün bireysellik olarak değerlendirilen şiir sürecini Garip ve II. Yeni etkisine girmeden yıllar öncesinden görebilen bir şairdir.
Onun üretkenliğinde genç bir ordu mensubu olarak görev yaptığı bölgelerde yaşayan insanımızı, çevresini ve yaşadığı olayları birebir gözlemleyen şiir sezgisinin etkisi büyüktür. Görmeden, yaşayıp duymadan hissedilip şiir yazılamayacağını düşünür. Bu görüşünü yaptığı söyleşide “şair dizelerini yazarken bin bir gözlü, bin bir kulaklıdır. Otun dediğini de işitmek, binlerce yıl önceki yarım kalmış bir dizeyi de görmek zorundadır. Bir şair istese de istemese de kendi dilinin eskilerinden yararlanmak zorundadır. Bunu taklit ederek değil yaşayarak yapmalıdır.
Kızılırmak Kıyıları şiirinde Anadolu’ya gitmeyip “orda bir köy var uzakta” gibi ifade kullananlara tepki gösterdim. Anadolu’ya gitmeden o evlerde kalmadan Anadolu şiiri yazılabilir mi? Ben şanslıydım. Askerliğim dolayısıyla dört yüz, beş yüz köy gördüm. Öyle köyler gördüm -ki hâlâ içimde ukdedir- yazmadım. Kısacası bir şairin hayatında okumaktan çok, görmesi lâzımdır” diyerek açıklar.
Okurlarına ve sevenlerine şiirlerde sürecek bir yaşam bırakan, modern edebiyattan beklenilen ustalıklı biçimler içerisinde üretkenliğiyle günümüz şiirinin öncülerinden olan Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı saygıyla anıyorum.
Okurlarına ve sevenlerine şiirlerde sürecek bir yaşam bırakan, modern edebiyattan beklenilen ustalıklı biçimler içerisinde üretkenliğiyle günümüz şiirinin öncülerinden olan Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı saygıyla anıyorum.
Türk şiirinin başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin.
Fatih Yavuz Çiçek
Hece Edebiyat Dergisi Kasım 2008 143.Sayısı
(1) Hayâl Kültür Sanat Edebiyat Dergisi Yıl: 2007 Sayı: 22
(2) Şiir Sanatı –(Folklor Şiire Düşman-Cemal Süreya)