cömert bir aynadan bakıyorsun
dünyaya
gök denizden
sertlik; belki de bu yüzden
hiç uğramıyor kin,
kuşların sığındığı kalbine,
gazap ikliminden
hep dingin kıyılardasın, yetkin
bir kubbede
varlığın yeryüzü hâllerine
tanıdık,
yitik bir lehçeden mesnevîce
konuşuyorsun benimle
durduğumuz bir yer var; antik
bir şehir, mavi bir çizgi
oradayız ve yağmurun tevhîde özgü şivesiyle
bilgece yıkanıyor ruhumuz
sonrasında hiçbir kuşkuya
kapılmadan
el oyması kapılardan
geçiyoruz
göz kararı fantastik güncelerden
bi’ ara durup soruyorsun
ayna ve deniz
sahi neydi onları böyle ısıl
işlemsiz,
camdan bir elmaya dönüştüren güzellik
ve neydi kumun bileşimindeki gizli
efsun
—ayna, ayna!
bulutlar dillenip konuşur mu?
ezelden ses verir mi nûn?
belki hazanya düşleri, belki
ateşe özlem
“vakitler ve incelikler”dir sevgilim
iki simgeyi birleştiren o
gümüş sır
Fatih Yavuz Çiçek