"Ben"liğimizde solmayan yaralar vardı, iyileşmiyorduk.
Senin çölünde; bütün soruların cevabını bilen tanrın olmaya hazırdım. Acının zıt anlamını gömüldüğü kumlardan çıkarmaya, tutkunun ve ihtirasın kendine yonttuğu dünyanın fişini çekmeye, baştan sona hazır.
Eylemsiz, iyileşmiyorduk.
İblisin uşaklarına direnirken masûmiyetin zırhını kuşanmış gece/gündüz ten nöbeti tutuyordum. Beyaz kalmaya çalışıyordum. Sadece beyaz. Ama "kirlenmek güzeldir" diyordu, replikler. Direnmek de güzeldir. Çünkü Taksim direniyordu. Türkiye direniyordu. Sen, Bizans İmparatorluğu gibi zamanın ruhuna direniyordun. İyileşmiyorduk...
Sonsuza kadar sevgilim. Sonsuza kadar. Çatlayan nar'a, arzuya, ordularınla kale gibi dimdik, yıkılmadan direniyordun.
Sonsuza kadar sevgilim. Sonsuza kadar. Çatlayan nar'a, arzuya, ordularınla kale gibi dimdik, yıkılmadan direniyordun.
Sofistike cümleler kurmuyorum. Gerçeği imliyorum. Çünkü ben; dokunduğu ağzın ruhunu şifaya kavuşturan, endemik bir çiçek türüydüm.
"Bir kez öpüşseydik dünyayı solduracaktık."*
İyileşecektik...
Çare, öpüşmekteydi.
Çare dudaklarımızdaki florada!
Sen, iyileşmeye direniyordun.
fy
"Bir kez öpüşseydik dünyayı solduracaktık."*
İyileşecektik...
Çare, öpüşmekteydi.
Çare dudaklarımızdaki florada!
Sen, iyileşmeye direniyordun.
fy
*İsmet Özel/Münacaat