Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

26 Mayıs 2014 Pazartesi

O Muhteşem Hayatınız


Fotograflar, hele ki siyah beyaz fotograflar hep ilgimi çekmiştir. Ara sıra eski albümlere baktığımda geçmiş belleğimde izlemeye doyulmayan, muhteşem bir havai fişek gösterisine dönüşür. Fotograflardan yola çıkarak "Karton Gemiler" ismini verdiğim kısa öyküyü ve "Fotograflar" başlıklı şiiri yazmıştım. Oya Baydar'ın "O Muhteşem Hayatınız" isimli romanında kendi yazdığım metinlerle örtüşen izler buldum. Hiç şaşırmadım. Romanı okudukça, Freud'un şu sözünü düşündüm: "Nereye gittiysem, oraya benden önce varmış bir şairle karşılaştım." Der, Freud. Ki Freud bu tespitinde haksız değil galiba.

Oya Baydar; eski fotograflardan etkilenerek yazdığı "O Muhteşem Hayatınız" da, ışıltılı bir yaşamın sırlı perdesini aralayarak okurları konjonktürel bir yaranın, yıllarca gizlenen ama içten içe sürekli kanayan, üzerinde konuşulmasından, tartışılmasından çekinilen bir yaranın içine çekiyor.

Kitap, dünyaca ünlü opera sanatçısı Aliye Sema'nın aile fotograflarını bulan ve bulduğu fotografları iade etmek isteyen toplayıcı ile buluşmasını konu edinerek başlıyor. Birinci bölümde ortaya çıkan siyah-beyaz aile fotografları, Aliye Sema'nın kendisini, yaşamını, kimliğini sorgulatan bir iç hesaplaşma dönüşürken, ikinci bölümde kızı Arya ile kopmuş anne-kız ilişkisinin yeniden kurulmasını sağlayan kurguyla devam ediyor. Birinci bölümde anlatıcı Aliye Sema, ikinci bölümde yerini kızı Arya'ya bırakıyor. Son bölümde ve kitabın diğer bölümlerinde araya "toplayıcı" karakteri giriyor.

Kitabın kurgusu bir primadonna'nın hayatını anlatıyor gibi görünse de yazarın asıl odaklandığı merkez 1937-1938 Dersim olayları. Oya Baydar, akıcı üslubu, su gibi berrak, insanı düşündüren anlatımıyla bizleri Dersim'li kayıp kızların, parçalanmış ailelerin dramıyla yüzleştiriyor. O yörede yaşayan insanların, kimi kesimler tarafından eksik/yanlış bilinen inançlarına, kültürüne, efsanelerine, kaynağından alınmış bilgilerle dikkat çekiyor. Baydar'ı, tercih ettiği kurgu yüzünden popülist, hatta romanın Dersim'e ilişkin içeriği günümüzdeki konjonktürel söylemle örtüştüğü için ideolojik bularak eleştirenler olsa da, ben, Oya Baydar'ın "O Muhteşem Hayatınız" da, toplumun tabu olarak gördüğü ve söz konusu alevilik inançları olunca herkesin kısık sesle fısır fısır konuştuğu, görmezden, duymazdan geldiği her şeye, edebiyat çevrelerinden, eleştirmenlerden gelecek tepkilere aldırmadan bilinçli ve cesur bir ayna tuttuğunu düşünüyorum. 

Benzer bir aynayı, Dersim olaylarının başlangıcında Singeç Köprüsü Karakolunda şehit edilen Teğmen İsmail Hakkı ve 33 askerin geride bıraktığı ailelerinin yaşadığı dramlara çevirecek, araştıracak başka bir yazar daha çıkar mı? Bilinmez. 

Oya Baydar kitabın sonlarına doğru şöyle bir cümle kuruyor. "Ah Arya! Gerçeklik nedir? Gerçek hayat dediğin nedir? Kimin nasıl yazdığına bağlı bir kurgudan ibaret değil midir bütün yaşamöyküleri."

Kaybolan gerçekler, parçalanmış, ikiye, üçe bölünmüş karanlıkta kalmış hayatlar ve gizlenen kimlikler.

“Yıkılacağımı, şok geçireceğimi, depresyona gireceğimi sanmıştın belki. Ama Arya, ben hep seziyordum. Öyle apaçık bir bilgi, bilince çıkmış bir gerçek olarak değil, derinde biryerlerde, karanlık bir köşede saklıydı kimliğim. Daha çocukluktan başlarsın ipuçlarını ufak tefek derlemeye. Daha doğrusu, onlar kendileri toplanırlar, yığışırlar. Farkında bile değilsindir ama kuşku kırıntıları, bilgi kırıntıları ağır ağır birikir. Aileden birinin boş bulunup söylediği bir söz, sisler içinde bir anı, inatçı bir duygu, senden saklanan ufak tefek sırlar, en masum soruyu izleyen huzursuz suskunluklar… Son ampul yanana kadar beklersin, ertelersin. Sonra o an gelir, pırıl pırıl görünür her şey.” (O Muhteşem Hayatınız, syf.441)

Hindistanlı insan bilimci Sirinivais şöyle der: “Her insan en az bir kez doğar. Onlardan küçük bir bölümü yabancı toplum veya kültürleri tanıyıp tanıtarak ikinci kez doğar, bizim gibi insan bilimci olur. Ama, bizlerden çok azı bununla da yetinmeyip, kazandığı gözlem gücü ve deneyimle kendi toplumunu incelemeye girişir ve üçüncü kez doğar. Sizleri son adımını da atıp, üçüncü kez doğmaya çağırıyorum. Kolay değil ama denemeye değer.”

Kendi toplumunu incelemek ve üçüncü kez doğmak.

Oya Baydar, bir sosyolog, bir yazar olarak "O Muhteşem Hayatınızda" biraz sancılı da olsa işte tam da bunu yapmaya çalışıyor.

Varsın sancılı olsun. Bu toplumda her doğum genellikle sancılı değil midir zaten.

Fatih Yavuz Çiçek 

Hiç yorum yok: