Fotograflar, hele ki siyah beyaz fotograflar hep
ilgimi çekmiştir. Ara sıra eski albümlere baktığımda geçmiş belleğimde izlemeye
doyulmayan, muhteşem bir havai fişek gösterisine dönüşür. Fotograflardan yola
çıkarak "Karton Gemiler" ismini verdiğim kısa öyküyü ve
"Fotograflar" başlıklı şiiri yazmıştım. Oya Baydar'ın "O
Muhteşem Hayatınız" isimli romanında kendi yazdığım metinlerle örtüşen
izler buldum. Hiç şaşırmadım. Romanı okudukça, Freud'un şu sözünü
düşündüm: "Nereye gittiysem, oraya benden önce varmış bir şairle
karşılaştım." Der, Freud. Ki Freud bu
tespitinde haksız değil galiba.
Oya Baydar; eski fotograflardan etkilenerek yazdığı
"O Muhteşem Hayatınız" da, ışıltılı bir yaşamın sırlı perdesini
aralayarak okurları konjonktürel bir yaranın, yıllarca gizlenen ama içten içe
sürekli kanayan, üzerinde konuşulmasından, tartışılmasından çekinilen bir
yaranın içine çekiyor.
Kitap, dünyaca ünlü opera sanatçısı Aliye Sema'nın
aile fotograflarını bulan ve bulduğu fotografları iade etmek isteyen toplayıcı
ile buluşmasını konu edinerek başlıyor. Birinci bölümde ortaya çıkan
siyah-beyaz aile fotografları, Aliye Sema'nın kendisini, yaşamını, kimliğini
sorgulatan bir iç hesaplaşma dönüşürken, ikinci bölümde kızı Arya ile kopmuş
anne-kız ilişkisinin yeniden kurulmasını sağlayan kurguyla devam
ediyor. Birinci bölümde anlatıcı Aliye Sema, ikinci bölümde yerini kızı
Arya'ya bırakıyor. Son bölümde ve kitabın diğer bölümlerinde araya
"toplayıcı" karakteri giriyor.
Kitabın kurgusu bir primadonna'nın hayatını anlatıyor
gibi görünse de yazarın asıl odaklandığı merkez 1937-1938 Dersim olayları. Oya
Baydar, akıcı üslubu, su gibi berrak, insanı düşündüren anlatımıyla bizleri
Dersim'li kayıp kızların, parçalanmış ailelerin dramıyla yüzleştiriyor. O
yörede yaşayan insanların, kimi kesimler tarafından eksik/yanlış bilinen
inançlarına, kültürüne, efsanelerine, kaynağından alınmış bilgilerle dikkat
çekiyor. Baydar'ı, tercih ettiği kurgu yüzünden popülist, hatta romanın
Dersim'e ilişkin içeriği günümüzdeki konjonktürel söylemle örtüştüğü
için ideolojik bularak eleştirenler olsa da, ben, Oya Baydar'ın "O
Muhteşem Hayatınız" da, toplumun tabu olarak gördüğü ve söz konusu
alevilik inançları olunca herkesin kısık sesle fısır fısır konuştuğu, görmezden,
duymazdan geldiği her şeye, edebiyat çevrelerinden, eleştirmenlerden gelecek
tepkilere aldırmadan bilinçli ve cesur bir ayna tuttuğunu düşünüyorum.
Benzer bir aynayı, Dersim olaylarının başlangıcında
Singeç Köprüsü Karakolunda şehit edilen Teğmen İsmail Hakkı ve 33 askerin
geride bıraktığı ailelerinin yaşadığı dramlara çevirecek, araştıracak
başka bir yazar daha çıkar mı? Bilinmez.
Oya Baydar kitabın sonlarına doğru şöyle bir cümle
kuruyor. "Ah Arya! Gerçeklik nedir? Gerçek hayat dediğin
nedir? Kimin nasıl yazdığına bağlı bir kurgudan ibaret değil midir bütün
yaşamöyküleri."
Kaybolan gerçekler, parçalanmış, ikiye, üçe bölünmüş
karanlıkta kalmış hayatlar ve gizlenen kimlikler.
“Yıkılacağımı, şok
geçireceğimi, depresyona gireceğimi sanmıştın belki. Ama Arya, ben hep
seziyordum. Öyle apaçık bir bilgi, bilince çıkmış bir gerçek olarak değil,
derinde biryerlerde, karanlık bir köşede saklıydı kimliğim. Daha çocukluktan
başlarsın ipuçlarını ufak tefek derlemeye. Daha doğrusu, onlar kendileri
toplanırlar, yığışırlar. Farkında bile değilsindir ama kuşku kırıntıları, bilgi
kırıntıları ağır ağır birikir. Aileden birinin boş bulunup söylediği bir söz,
sisler içinde bir anı, inatçı bir duygu, senden saklanan ufak tefek sırlar, en
masum soruyu izleyen huzursuz suskunluklar… Son ampul yanana kadar beklersin,
ertelersin. Sonra o an gelir, pırıl pırıl görünür her şey.” (O Muhteşem
Hayatınız, syf.441)
Hindistanlı insan bilimci Sirinivais şöyle der: “Her insan en az bir kez doğar. Onlardan küçük bir bölümü yabancı toplum
veya kültürleri tanıyıp tanıtarak ikinci kez doğar, bizim gibi insan bilimci
olur. Ama, bizlerden çok azı bununla da yetinmeyip, kazandığı gözlem gücü ve
deneyimle kendi toplumunu incelemeye girişir ve üçüncü kez doğar. Sizleri son
adımını da atıp, üçüncü kez doğmaya çağırıyorum. Kolay değil ama denemeye değer.”
Kendi toplumunu incelemek ve üçüncü kez doğmak.
Oya Baydar, bir sosyolog, bir yazar olarak "O Muhteşem Hayatınızda" biraz sancılı da olsa işte tam da bunu yapmaya çalışıyor.
Varsın sancılı olsun. Bu toplumda her doğum genellikle sancılı
değil midir zaten.
Fatih Yavuz Çiçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder