1982 yılında Nobel Edebiyat
Ödülünü alan Gabriel Garcia Marquez’in okuduğu kitaplara ilişkin şöyle bir
tanımlaması vardır. “Kitabın ilk cümlesi
laboratuar görevi görür.”
Birkaç gündür Hilal KARAHAN’ın
Mühür Kitaplığından çıkan “Gecikmiş Mumya” isimli şiir kitabını okuyorum. Şair; ilk
cümlede, kitabını “sevginin
krallığında neşe duyanlara” ithaf
ediyor.
Sevgi ne yüce bir duygudur değil
mi? Ve sevgiden yola çıkarak ilk cümlenin analizini “insan’ın bedeni kovan gibidir.
Bu kovanın peteği, balı da aşktır, sevgidir. Aşkı sevgiyi alıverdin mi beden
sadece dış kabuğu olan içi boş bir kovandır. Gönlüne hikmet çiçeklerinden bal
topla da sevgiyle dolu petekler ör” diyen Mevlâna’nın sevgiye bakışını yansıtan
cümlelerıyle yapmak mümkün.
İlk cümleden sonra kitap, “Burnu
Büyük Erguvanlar Baladı” isimli şiirin:
“uzun zaman oldu
görüşmüyoruz erguvanlar ve soluğunuz
Uzun zamandır sesinizi
gökyüzünden tanıyoruz” dizeleriyle
başlıyor.
Lirizmin yoğun olarak hissedildiği şiir, z sesiyle oluşturulmuş bir ritimle birlikte
su gibi akıcı ve kaygan ilerliyor.
“ıtır kokusu, yasemin
çayı, öğle vakti biliriz;
sade ve güneşli
günleri seversiniz,
kapı önlerinde sessiz
güler buluruz sizi”
Şair dört şiirin yer aldığı ilk
bölüme “Sesin İlmekleri” ismini vermiş. Şairin şiirlerinde özle birlikte
biçimsel kurgulamaları da belirgin bir şekilde öne çıkarmış. Bu tercih kitap
boyunca bütün şiirlerde çok net görülürken “Şizofren Tregadya” başlıklı ikinci
bölümün ilk şiiri “Bir Pazartesi Kendini Terk Eden Valiz” de biçim ve özün
düzyazıyla uyumlaştırılma çabası zirveye ulaşmış. Bu şiirde giderek
anlamsızlaşan toplumsal karmaşanın, şizofreni metaforuyla bireyin iç
dünyasındaki gel gitleri ve tepkimeleri yansıttığını düşünüyorum.
Kitabın 3.Bölümü “Hendek Musiki
Cemiyeti Beraber ve Solo Saz Eserleri” şairin şiirlerinde beslendiği kaynağın
net olarak algılandığı dizelerden oluşuyor diyebiliriz.
Şair Huşû Kuşu (:Bestenigârdan
Eviçe Ney Taksimi isimli şiirde “ huzur
mu arıyorsunuz kardiyak kilerde? sevgiyle silin korkuları/silkinin, kalbi
pelviste sananlar/sese doymuş bir dil taşıyabilir/tümceyi ve her şeyi/ve
herkesi bağışlar” derken metafizik, musiki, fen bilimleri üçlüsünü
bütünleştirmiş.
Mesleği hekimlik olan şair tıbbi
terimleri sanki bir ameliyat masasındaymış gibi dizelerin içinde kullanmakta da
oldukça cesur davranmış. İşte okurlar için seçtiğim birkaç örnek dize:
“çağın sertleşme sorununa
teğet/ayak fetişizmine dik bakan”
“dikkatle sıvazlar karnını
zamanın/siğilli elleriyle sessizlik”
“sağdan sola, soldan sağa
sirkadyen ritm”
“ruha teğet sözler taşımaz
iskeletini”
“camlara yaslanan şizofren
siluet”
“yutulmayan anaerobik inanç; köz”
“ O SAKRUMDA UYUYAN DİŞİ BİR YILANDIR”
“huzur mu arıyorsunuz kardiyak
kilerde”
“sevgiyle silin
korkuları/silkinin, kalbi pelviste sananlar”
Bu dizeler bana Heves Şiir
Eleştiri Dergisinin Nisan 2010 sayısında Akın Terzi’nin Gherasim Luca’yı
anlattığı “İlk Kitap Dudaklardır” başlıklı yazısından bir bölümü anımsattı.
“Luca’nın kendi ifadesiyle, şiir
bir ameliyathanedir; sözcük bu ameliyathanede ses mutasyonlarına tabi tutulur
ve taşıdığı anlam yüklerinin tümü açığa çıkarılır. Luca kendi yaptıklarını,
gürültü ile sessizliğin çarpıştığı yerdeki bir arayış olarak tarif eder: Bu
çarpışma uzamında şiir bir dalga şeklini alır ve çarpışmanın etkilerini şiire yayar.
Zaten Luca kendi yazdıklarına şiir denmesini de yanlış bulur, daha ziyade
tercih ettiği karşılık “varlık-sesi” dir.
(ontophonie) Sözcüğün içini açan kişi, aslında bir maddeyi açmış olur.
Sözcük gerçeği adeta simyaya mahsus bir başkalaşımdan geçirmeye yönelik bir
keşif sürecinde kullanılan maddedir.”
Kitabın son iki bölümü “Gecikmiş
Mumya” ve “İç Sözlük” şairin şiirde biçimi önemsediğinin işareti olarak
algılanabilir. Harflerle oluşturulan görsellik, kırılan, parçalanan, kesilen
puzzle parçaları gibi dizeler ki zaten şair de Berna Olgaç’la yaptığı
söyleşisinde “Şiiri bir seyyah gibi
yazıyorum; nesnelerin arasından hızla akıyor sözcükler. Bu nedenle sık sık
boşluklar, kolajlar, anlam kırılmaları, ritimde sıçramalar oluyor, hızlı
yaşantıma paralel şiirimde... Benim şiirsel metinleri bu kadar rahatlıkla
parçalayıp, bu kadar kolaylıkla yeniden kolaj yapmamda, sanırım cerrah olmanın
etkisi var” diyordu.
Gecikmiş Mumya’ya ilişkin okuma
sürecinin sonunda okur hissettiklerini “bir
kitap okudum hayatım değişti” cümlesiyle ifade edebilir mi? Bunu zaman
gösterecek. Okurun kitabı benimsemesi önemli, çünkü şiiri ve şairi geleceğe
taşıyan en önemli unsurlardan biri okurdur diye düşünüyorum.
Soruyu kendi adıma yanıtlamam
gerekirse, kitabın içinden belleğime kazınan bir dizeyle yazıyı bitirelim.
“keçi burcuyum ben,
iyimser ve kine gecikmiş”
Fatih Yavuz Çiçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder