Cem
Mehmet Eren; ilk kitabı Lâ ile, kendi içine doğru çıktığı yolculukta şiir
okurlarını da hayatın lâ bilgisi diyebileceğimiz mikro ve makro kosmos bir
yolculuğa çıkarıyor. Yolculuk deyince de Marcel Proust’un “Tek gerçek yolculuk;
yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir”
sözü belleğimize gelip yerleşiveriyor.
Dört
bölüme ayrılmış kitabın içindeki şiirleri okumaya başladığımızda; Batılı
anlamda bir felsefesi olmayan ama tasavvufi bir kültüre sahip geleneksel şiirimizle
çağdaş şiirin harmanlandığı, şairin kendine özgü şiir diliyle karşılaşıyoruz. Kitaba
adını veren lâ “yediye dürülmüş
bohça/açılırken kat kat/gölge boşluğun rahmine düştüğü anda/doğdu lâ”
dizeleriyle başlayıp “evvela lâ/sonra/
illa” diyerek kâinatın varoluş formülüyle bitiyor. Yediye dürülmüş bohçayı
göğün yedi katıyla örtüştürmek mümkün. Yine şiirde duyumsatılan evrenin yokluk
noktasından insanın başlangıcına ve oradan da olgunlaşmaya doğru giden süreci
Türk mitolojisiyle birlikte düşünmek de mümkün.
Hiçlikten
varlığa doğru gelip geçilen fakat geçilmesi kolay olmayan bu yolda insan
yaşamındaki gelişmeler, kapılar, köprüler, duraklar Türk İslâm mitolojisinde gökteki
yedi gezegenin özellikleriyle temsil edilir. Yine “etrafımda
dönerdi güneş/çıplak ayakla yürüdüğüm okyanus/emanetiydi Yunus’un/ışıklı
kuleler yükselirdi gölgemde” dizeleri bütün insanlığın yürümesi gereken
ışıklı yolu ve şairin beslendiği kaynağın ipuçlarını verir.
“tüm bilmelerim bir elif
gördüklerim rüya”
“aldırma Cem söyle belki döner devrân
tersine
lîme lîme bir aşka bölünelim de gidelim”
İlk
iki bölümde daha çok toplumsal duyarlılık ve insan olma bilinciyle yer yer
kinaye ve ironiyle bezenmiş bir üslupla oluşturulan şiirlerde şair okura
yoklukla birlikte yoksulluğu da duyumsatma çabasındadır.
“hicret etsem veya afrika’ya
susuz bir kuyu bulsam
umut olsam bir anaya
parçalansam çoğalsam
milyon olsam”
“ve hiçbir kuyu derin değildir
Yâkub’un âhından”
“gazze’li bebeğin mezarcığına
şemdinli’nin erimeyen karına
yemin
coğrafyamın kefenine
yemin asra
dönecek güzel atlarıyla gidenler
dönecek mutlaka”
Üçüncü
bölüme “kürenin gözbebeği…/ilk onu görür
dışarıdan bakan… aşklar oradan başlar”
dördüncü bölüme “nokta’nın küresel
halleri…” diyerek başlayan şair, kitabın son iki bölümünde lirik ve
dramatize edilmiş bir şiir üslubunu tercih ederken “dört mevsim ondört elif” başlıklı şiirinde
musiki tadında dizeleriyle okurları geçmişten günümüze İstanbul’da gezdiriyor.
Lâ;
Cem Mehmet Eren için bir ilk. Belki şiir yolculuğunda bir varlık noktası ya da
bir mihenk taşı özelliğinde. Şiirin malzemesi yaşamın içinde ve algıladığı
yaşamın dili şairin kültürel birikiminin yansıması. Bu yansıma süreci bütün
şiir okurunu kucaklayarak geleceğe doğru devam eder mi şimdiden bir yargıya
ulaşmak güç. Fakat biz yine de kitabın son bölümünde yer alan ve birçok okurun
belleğinde kalacağını düşündüğümüz “sonbaharda kolaydır ölüm” isimli şiirin son
dizelerini paylaşarak zamana bir kapı aralayalım.
“- mozaik portrem yapılsın kalbinizin duvarına
bir de İbrahim'e haber salınsın
hangi çiçeklerle bezenmişti ateş
nasıl dirilir mor ölümler içinde insan
anlatsın”
bir de İbrahim'e haber salınsın
hangi çiçeklerle bezenmişti ateş
nasıl dirilir mor ölümler içinde insan
anlatsın”
Fatih Yavuz Çiçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder