Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

9 Haziran 2014 Pazartesi

Kıyamet Polisi I


Ben H.Wınters'ın yazdığı ve Tekin Yayınevi'nin Polisiye Roman serisinden basılan Kıyamet Polisi I, dedektif Hank Palace'ın, intihar ettiği düşünülen sigortacı Zell'in şüpheli ölümüyle başlayan soruşturmayı devralmasıyla başlıyor. Soruşturma süresince asteroit 2011GV1'in Dünya'nın görüş alanına girmesi, birbiri ardına gerçekleşen yeni ölümler, oluşan sır perdesini giderek kalınlaştırıyor.

Elbette bütün polisiye romanlarda olduğu gibi Hank Palace çözülmesi güç gibi görünen düğümleri inatçı, ısrarcı, zeki tahlilleriyle birer birer açıp. kâtil'i yakalamayı başarıyor.

Türkçeye Şefika Kamcez tarafından çevrilen Kıyamet Polisi I, polisiye roman türü meraklıları için biçilmiş kaftan.

Kitapta en çok ilgimi çeken satırlar 242.sayfada karşıma çıktı.

"Çengelden orta boy, beyaz seramik bir kahve fincanı alıp espresso doldurdu; üstünü uzun saplı bir kaşık kullanarak süt köpüğü ile kapladı. İşini büyük bir duyarlılıkla, neredeyse dahice beceriyordu.

"hep bu işi yapmıyorsun herhalde," dedim. "Yani kahve işini." "Hayır." Gözünü yaptığı işten ayırmadan fincanı avucuna aldı ve onu dikkatle salladı, bulutsu köpüklü kahveden bir desen yaptı. "Uygulamalı matematik öğrencisiydim." dedi ve başıyla hafifçe caddenin karşısındaki Harvard'ı gösterdi. Başını kaldırıp parlayan gözlerle bana baktı. "Fakat hani derler ya," diye sözünü sürdürdü ve bana latte fincanını uzattı. Fincanın üzerinde, kusursuz simetriyle yapılmış bir meşe yaprağı deseni duruyordu. "O işin geleceği yok."

Bu satırlar her ne kadar asteroit 2011GV1'in Dünya'ya çarpacağı, çarptıktan sonra yeryüzünde hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı endişesiyle söyletilmiş bir kurmaca da olsa beni epey düşündürdü. 

Ne yani dedim. Ben; üniversite sınavlarında, Türkiye genel ortalaması üç net olan matematik alanında başarılı olsun diye kızıma özel ders aldırıp, her ay neredeyse asgari ücrete yakın bir nakiti, onun yetenekli olduğu ancak geleceği olmayan bir bilim dalı için havaya mı savuruyorum?