Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

1 Haziran 2014 Pazar

Mehlika


Üç kıtada 700 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra, tarihin sisli sayfalarında kalan imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yılları dışarda önemli antlaşmalara, içerde her biri devrim niteliğinde sayılabilecek iktisadi, sosyal kararlara, göçlere ve sancılı değişimlere tanıklık etmiştir. Yılmaz Gürbüz'ün Ötüken Yayınevi tarafından yayımlanan kitabı Mehlika; işte o sancıları, göçleri ve değişimleri anlatan bir roman.

Roman, mübadele anlaşmasıyla Selanik'ten İzmir'e doğru yolculuğa çıkan Mehlika'yı tanıtarak başlıyor.

Annesini küçük yaşta, babasını mübadeleden önce kaybeden Mehlika, Selanik'in varlıklı ailelerinden birinin kızıdır. Mehlika; Rumeli Beyi Halim'i sevmesine rağmen babasının iş ortağı, yaşlı ve cimri Naim Mordehay'la evlendirilmiştir. Yaşlı kocasıyla evlendirildiği günden beri ayrı odalarda yatan Mehlika, yüreğine çöreklenen aşkın acısını çekmekte ve mutsuzdur. İzmir'e geldikleri gün yerleştikleri otelde kocasıyla tartışır, kocasının "Mihr-i müecceleni de, mihr-i muacceleni de verdim. Boşsun, boşsun, boş ol" sözüyle boşanırlar.

Boşanma sözünün ardından kaldığı otelden ayrılan Mehlika, İzmir'de başka bir otele yerleşir. Orada hastalanır. Otelin temizlik işlerini yapan Kudret Kadın ve küçük kızı Safiye'nin desteğiyle iyileşir. Selanik'ten getirdiği tapularla Mübadele İskan Komisyonuna başvurur. Başvuru sırasında tanıştığı malül gazi Yüzbaşı Rüstem'e vekalet verir. Komisyondan aldığı mülklerle kısa zamanda İzmir'in en varlıklı kadınlarından biri olur. 

Mehlika, her ne kadar mübadeleyi, mübadillerin göç sonrası yerleştikleri mekânlarda yaşadığı sıkıntıları, genç cumhuriyetin kuruluşundaki iktisadi ve sosyal gelişmeleri bir aşk öyküsüyle birleştirerek işliyor olsa da, İzmir İktisat Kongresinden, Atatürk'e yapılan suikast girişimine kadar birçok konuyu daha irdeliyor.

Roman kurgusunda sık sık vurgulanan "Türkçülük Ülküsü," sinema filmlerindeki subliminal 25.kare gibi.

Sürükleyici biçemiyle Mehlika, okurları İzmir'e çekiyor. Beyler sokağı, Kemeraltı, Karşıyaka, Çamdibi, tarihi hanlar, Konak Meydanı, Mithatpaşa Caddesi, Göztepe, Güzelyalı, Asansör gibi İzmir'in hemen hemen her yerini anlatan betimlemeler bellekte iz bırakıyor.  

Mehlika'nın kurgusunda tarihi gerçeklerle örtüşmeyen, çelişkili bir konu var. O'da sabetayizm. Romanda Mehlika'nın babasının Selanik'in ileri gelen sabetaistlerinden biri olduğu kendi ağzından belirtilirken, o dönemde yaşayan bütün sabetaistler (ki buna sabetayizmin kurucusu Sabetay Sevi'de dahil) özleri itibariyle sanki gerçek Türk ve müslümanlarmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılmış. Bu biçemin, sabetayizm gerçeğiyle ilgili derinlemesine bilgi sahibi olmayan okurları yanıltabileceği kanaatindeyim. 

Tarihi olaylar, mübadele olgusu, marazi bir aşk ve mutlu son.

"Oraya kömürleşmiş bir kalbi yeniden ateşlendirmek için gitmemişti. Ya intikam mı, nefret mi, kin miydi onu görmeğe koşmak? Meraktı... Saplantıdan kurtulmak için onun zavallılığını görmekti. Seven kalp körleşip kül olamazdı. Gerçek aşkta bu mümkün değildi. Demek aşkı  bir mumdu onun...Mum erimişti. Yok olmuştu. Artık fitilini de yakmış yok etmişti.... Mum gibi olan aşkın tükenmesi tabiiydi. Tükenmişti. Sevenin sevmeyenden bekleyeceği bir şey yoktu." (Mehlika, syf.487)

Mehlika, eski Türk filmleri tadında ve okunmaya değer bir roman.

Okuyunca bana hak vereceksiniz.

fy