Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

5 Haziran 2014 Perşembe

Türkiye'de Yargı Yoktur


"Hakimlik ve Savcılık Sınavları"nı  defalarca kazanan ancak  iş mülakata gelince sürekli elenen bir avukat'a mülakat sınavını yapan kurulun: "Seni almayacağımızı bile bile niçin sürekli sınava giriyorsun." mealinde sözler ettiğini Radikal sayfalarında okuduğumda cümle alemin söylediğini ben de söylemiş ve "Türkiye'de adalet yok" demiştim.

Demokrat Yargı Derneği mensuplarının yazılarından oluşturulan kitabı okuyunca anladım ki meğer Türkiye'de yargı da yokmuş.

"Türkiye'de Yargı Yoktur" başlığı, bir kitap için oldukça iddialı bir söylem.

Orhan Gazi Ertekin, Faruk Özsu, Kemal Şahin, Muzaffer Şakar, Uğur Yiğit imzalarını taşıyan ve Tekin Yayınevince basılan kitap, yargıya ait bilinen bütün ezberleri bozacak nitelikte bir çalışma olmuş.

"Türkiye Neden Yargı Yoktur" sorusuna yanıtlar arayan, yargıdaki ideolojik dönüşümleri, iktidar katmanları, olağanüstü dönemlerdeki yargılamaları, iddianameleri, muhtıraları, yüksek mahkemelerdeki karmaşayı, cemaat yapılanmasını, kast sistemini, HSYK seçimlerini, adliyeleri, yargıdaki entelektüel çöküşün sebeplerini irdeleyen yazarlar, sıradan bir vatandaşın bile yargıda neler olup bittiğini merak ettiği hususları, yargıya dair bilinmeyen bütün detayları, sorunları ve çözüm önerilerini tek tek açıklamışlar.

Türkiye'de yargı iktidarının üç katmanı bulunduğunu, bunların: yönetim, yargıç ideolojisi, yargıç kültürü olduğunun altını çizen Faruk Özsu'nun tespitleri yargı üzerinden yapılan tartışmalara, güç mücadelesine ve inşa edilen yargı iktidarının kolayca anlaşılmasına rehberlik edecek bir ayna tutuyor.

Alıntı yapacağım şu satırlar, mevcut durumun âdeta kangrene dönüşmüş hâlini özetlerken, topluma, siyasete yön verenlere, sivil toplum kuruluşlarına, yasamaya, yürütmeye "Kral çıplak" diyor.

"Yönetim katmanı: merkezde HSYK ve yüksek yargı bürokrasisi, taşrada ise başsavcılar ve komisyon başkanlarından oluşur.(...) Yargıdaki iktidarın ikinci katmanı, yargıya egemen olan ittihatçı-milliyetçi ideolojidir. Burada bahsini ettiğimiz algı ve tutum; fikri ve eylemsel bir olgunluğa sahip olmayan, tartışmaya kapalı, "Türk"lüğü ürkek, kaygılı ve özgüvensiz bir yapıda inşa eden yüzeysel bir milliyetçiliktir. Kısaca; bayrağı gördüğü anda koşan sığ, tahammülsüz, içeriksiz, fetihçi bir sokak milliyetçiliğidir bu.

Üçüncüsü ve en kapsayıcı olanı ise yargıya hâkim gündelik reflekslerin bütünü olan yargı kültürüdür ki biz buna "hâkim vasatı" diyoruz. "Hâkim vasatı"; Türk yargıçlarının düşünce, anlayış tavır ve reflekslerinin yaygın ve tanıtıcı bir ortalamasıdır. Bu da kısaca; "apolitik, toplum ve siyaset düşmanı bürokratik bir siyasal kültür ile antientelektüel, taşralı ve sokağın parçası olan lümpen bir algı ve tutum" demektir.

Sorunlar belli, çözüm önerileri net. Öncelikle kalıcı, sağlıklı ve istikrarlı bir yargı kültürü oluşturmak gerekiyor.

Pierre Calamanderi: "Hiç kimse onu bulandırmadığı ve ihlâl etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. " Der.

Kamuoyunda "yeni yargı paketi" olarak bilinen ve "Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı" halihazırda TBMM'de görüşülürken, herkese anımsatmak istedim.

Fatih Yavuz Çiçek