"Hakimlik ve Savcılık
Sınavları"nı defalarca kazanan ancak iş mülakata gelince
sürekli elenen bir avukat'a mülakat sınavını yapan kurulun: "Seni
almayacağımızı bile bile niçin sürekli sınava giriyorsun." mealinde sözler
ettiğini Radikal sayfalarında okuduğumda cümle alemin söylediğini ben de söylemiş ve "Türkiye'de adalet yok" demiştim.
Demokrat Yargı Derneği mensuplarının
yazılarından oluşturulan kitabı okuyunca anladım ki meğer Türkiye'de yargı da
yokmuş.
"Türkiye'de Yargı Yoktur"
başlığı, bir kitap için oldukça iddialı bir söylem.
Orhan Gazi Ertekin, Faruk Özsu, Kemal
Şahin, Muzaffer Şakar, Uğur Yiğit imzalarını taşıyan ve Tekin Yayınevince
basılan kitap, yargıya ait bilinen bütün ezberleri bozacak nitelikte bir
çalışma olmuş.
"Türkiye Neden Yargı Yoktur"
sorusuna yanıtlar arayan, yargıdaki ideolojik dönüşümleri, iktidar katmanları,
olağanüstü dönemlerdeki yargılamaları, iddianameleri, muhtıraları, yüksek
mahkemelerdeki karmaşayı, cemaat yapılanmasını, kast sistemini, HSYK
seçimlerini, adliyeleri, yargıdaki entelektüel çöküşün sebeplerini irdeleyen
yazarlar, sıradan bir vatandaşın bile yargıda neler olup bittiğini merak ettiği
hususları, yargıya dair bilinmeyen bütün detayları, sorunları ve çözüm
önerilerini tek tek açıklamışlar.
Türkiye'de yargı iktidarının üç
katmanı bulunduğunu, bunların: yönetim, yargıç ideolojisi, yargıç kültürü
olduğunun altını çizen Faruk Özsu'nun tespitleri yargı üzerinden yapılan
tartışmalara, güç mücadelesine ve inşa edilen yargı iktidarının kolayca
anlaşılmasına rehberlik edecek bir ayna tutuyor.
Alıntı yapacağım şu satırlar, mevcut
durumun âdeta kangrene dönüşmüş hâlini özetlerken, topluma, siyasete yön
verenlere, sivil toplum kuruluşlarına, yasamaya, yürütmeye "Kral
çıplak" diyor.
"Yönetim katmanı: merkezde HSYK
ve yüksek yargı bürokrasisi, taşrada ise başsavcılar ve komisyon başkanlarından
oluşur.(...) Yargıdaki iktidarın ikinci katmanı, yargıya egemen olan
ittihatçı-milliyetçi ideolojidir. Burada bahsini ettiğimiz algı ve tutum; fikri
ve eylemsel bir olgunluğa sahip olmayan, tartışmaya kapalı, "Türk"lüğü
ürkek, kaygılı ve özgüvensiz bir yapıda inşa eden yüzeysel bir
milliyetçiliktir. Kısaca; bayrağı gördüğü anda koşan sığ, tahammülsüz,
içeriksiz, fetihçi bir sokak milliyetçiliğidir bu.
Üçüncüsü ve en kapsayıcı olanı ise
yargıya hâkim gündelik reflekslerin bütünü olan yargı kültürüdür ki biz buna
"hâkim vasatı" diyoruz. "Hâkim vasatı"; Türk yargıçlarının
düşünce, anlayış tavır ve reflekslerinin yaygın ve tanıtıcı bir ortalamasıdır.
Bu da kısaca; "apolitik, toplum ve siyaset düşmanı bürokratik bir siyasal
kültür ile antientelektüel, taşralı ve sokağın parçası olan lümpen bir algı ve
tutum" demektir.
Sorunlar belli, çözüm önerileri net.
Öncelikle kalıcı, sağlıklı ve istikrarlı bir yargı kültürü oluşturmak
gerekiyor.
Pierre Calamanderi: "Hiç kimse onu
bulandırmadığı ve ihlâl etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi
görünmez ve tutulmaz bir şekilde etrafımızı kaplar. Hukuk ancak kaybettiğimizi
anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir.
" Der.
Kamuoyunda "yeni yargı paketi" olarak bilinen ve "Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı" halihazırda TBMM'de görüşülürken, herkese anımsatmak istedim.
Fatih Yavuz Çiçek