Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

12 Nisan 2014 Cumartesi

Şiddet


Freud'un genel olarak çocukluk bilinciyle açıkladığı şiddet, karmaşık süreçleri izlemektedir. İlgimizi, şiddetin kaynağına çevirirsek, E.Fromm'un bu konudaki açıklamaları hayli manidardır. Ünlü Psikanalist, şiddetin ortaya çıkış biçimlerini irdelerken başlangıç noktası olarak en normal ve masum olan oyunda ortaya çıkan şiddeti ele alır. Nefretten doğmayan bu şiddette asıl amaç yıkmak değildir; beceri gösterisidir. Oyunda ortaya çıkan şiddetten daha önemli olan şiddet türü tepkisel şiddettir. Korkudan doğan bu tür şiddet, bir kimsenin yaşamını, özgürlüğünü, onurunu vs. korumak için giriştiği şiddettir. Amacı yıkım değil koruma olan bu şiddet, ölümün değil yaşamın hizmetindedir. Genellikle tehdit edilme duygusuyla ortaya çıkar. Bunun ikinci biçimi engellemelerden doğan gerginlikle ortaya çıkan şiddettir. İstekleri ya da ihtiyaçları engellendiğinde hayvanlar ve insanlarda, saldırgan şiddet ortaya çıkar.

Engellemeden doğan saldırganlığa bağlı olan başka bir tür de gıpta ve kıskançlıktan doğan şiddettir. Tepkisel şiddete benzer bir başka şiddet türü de öç alıcı şiddettir. Öç alma duygusu, ulusal boyuta taşındığında savaşlar biçiminde ortaya çıkar. Bir şekilde yaşama hizmet eden bu şiddet türlerini bir kategoride toplamak mümkünse ödünleyici şiddet diye ele alınacak şiddet biçimi, daha hastalıklı bir şiddet türüdür. Üretici etkinlikler yerine geçen bu şiddet türü, insanın mutlak bir edilgenliğe katlanamamasından doğar. Eylemsizliğin ve güçsüzlüğün sonucu ya bir kişiye ya da gruba boyun eğmek ya da onunla özdeşleşmektir; ya da bu güçsüzlüğü aşmanın yolu, kendinin veya başkalarının yaşamını yok etmektir. Yaratamayan insan yok etmek ister.

Ödünleyici şiddete çok yakın olan başka bir tür ise, bir canlı üzerinde kesin ve tam bir hüküm sağlama dürtüsüdür. Bu dürtü, sadizmin özünü oluşturur; ancak cezalandırılma korkusu ile bastırılabilirse de bu şiddet, bir boşluk bulur bulmaz tekrar kendini ortaya koyabilir.

Benlikle ilgili olarak ele alınan sevgi veya şiddet, nihai olarak bir medeniyet sorunudur. İnsan-insan ve hatta insan-çevre ilişkisinde içinde yaşanılan medeniyetin genel atmosferi, benlik üzerinde kalın bir tortu bırakmaktadır. İnsan elinin ve zihninin dokunduğu hemen her şey de bu tortunun etkisini görmek mümkündür. Sorun, adeta gelenekseldir. Ünlü tarihçi Toynbee'de, Batı Medeniyeti'nin pek çok şeyi başardığını, ama ne yazık ki, bu medeniyetin dokularında hoşgörü ve barışın kodlanmadığını itiraf etmektedir. O'na kalırsa, gelmiş geçmiş en büyük beş medeniyetin sonuncusu olan Batı medeniyeti, teknolojiyi keşfetmiş ama sevgiyi kaybetmiştir. Bu uygarlığın ortaya çıkışı ve onun dayatmalarından pek çok medeniyet nasibini almış, çoğu yıkılıp tarihe karışmıştır. 

Şiddetin neredeyse yapısallaştığı bu medeniyet, kendini ölümden kurtaracaksa ve insanlık bundan böyle yaşayacaksa, Çin, Hint, Japon, İslâm kültürleri tarihi misyonlarını artık acilen yerine getirmelidir.


Hiç yorum yok: