Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

6 Nisan 2014 Pazar

Lizbon'a Gece Treni


Pascal Mercıer'in "Lizbon'a Gece Treni" isimli kitabını okuyorum. Filmini izlemiştim. Ancak kitap çok farklı. Çok daha etkileyici. Okuma sürecinde elimden bırakamadığımı, kelimelerin içinde kitabın kahramanı Raimund Gregorius'la birlikte Lizbon sokaklarını adımlıyor ve Amadeu Prado ile konuşuyormuşum hissine kapıldığımı itiraf etmeliyim.

Kitapta altı çizilmeyecek cümle neredeyse yok gibi. Anlatımdaki derinlik, tesadüfen bulunan bir cevherin kazdıkça daha da genişlemesini andırıyor. Okuru bu denli etkilemesinde çevirmenin de katkısı var elbette. Kitabın içeriğinden büyük parçalar aktarmam mümkün değil. Çünkü yayınevi tanıtım için yapılacak alıntılar dışında kendilerinden izin alınması gerektiğini belirtmiş.

Ben de yayınevinin bu kuralına uyarak kısa bir alıntı yapmak istedim. Okumayanlar Lizbon'a Gece Treni'ni mutlaka edinip okumalı önerisinde bulunmak istiyorum.

"Sevgiye inanmazdı. Hatta kaçınırdı o kelimeden. Kitsch bulurdu. Şu üç şey dışında bir şey yok derdi: Arzu, hoşnutluk ve güvenlik duygusu. Bunların hepsi geçiciydi. En geçici olanı da arzuydu, sonra hoşnutluk geliyordu ve ne yazık ki güvenlik de, yani birinin yanında kendini korunmuş hissetmek de, günün birinde dağılıp giderdi. Hayatın olmayacak talepleri, baş etmemiz gereken her şey ne yazık ki pek çoktular, pek güçlüydüler, bu yüzden duygularımız yara almadan uğraşamazdık onlarla. Bu yüzden sadakat önemliydi. Onun bir duygu olmadığını söylerdi, bir arzuydu o, bir karardı, ruhun taraf tutmasıydı. Karşılaşmaların tesadüfiliğini ve duyguların rastgeleliğini bir zorunluluğa dönüştürürdü. Bir tutam sonsuzluk, derdi, sadece bir tutam, ama olsun. Yanıldı. İkimiz de yanıldık"


Hiç yorum yok: