Dokudum yılların hasret çözgüsünü saçlarıma
Her ilmek bir gün
her ilmek bir yol artık bana
Dağ başında bir ev gördüm
evde büyük bir ayna
geçtim karşısına usulca
yılları yüzüme sürdüm
korunaklı damlarda akıtabiliyordu hayat
ben içimde kaynağını bilmediğim bir sese doğru hep yürüdüm
damlalar bıraktım birileri için suya
güldüm
gülmemi astılar büyükçe bir salona
Yürürüm zaman zaman yankı ormanlarında
baktıkça adımı karıştırırım
eski lahitlerin mermer taşlarına
bin yıl önce öldüm belki
belki doğmayı bekliyorum bir annenin karnında
Durduramadığım yolculukların bedeliydim biraz
son kuruşumu da kaybettim tanrıların sofrasında
bir celladın gözlerini verdi dünya bana
erken hasatlarda uykular bozuyorum sık sık
kıyılan çocuk düşlerini hatırladıkça
Bir şansım daha olmayacak hayat için,
ucu keskin bir makasla ayıklıyorum günlerin beyazını
masumiyete duyduğum özlemden midir bilmem
her sabah masama beyaz güller koyuyorum
Saatlerden kopmuş sarkaçlar gibiyim
sallanmayı reddettim diye mi cezalandırıyor beni dünya
bir delinin koynunda bırakıyorum saçlarımı
ki merhametim yakışmıyor kendini akıllı sayana
Kuşatılıyoruz dört bir yandan
bir şehir düşüyor dizlerinin üstüne
kibirli kandiller altında yazılıyor aşkın kayıp tarihi
ve kırlangıçlar topluyoruz kutsanmış doğum günleri hatırına
Bir giz düşümüydü hayat
yanıtlarını kendi içimizde aradığımız
her gün sonunda kaybolup
yeniden bulunmak için umutlandığımız
Her ilmek bir gün
her ilmek bir yol artık bana
Dağ başında bir ev gördüm
evde büyük bir ayna
geçtim karşısına usulca
yılları yüzüme sürdüm
korunaklı damlarda akıtabiliyordu hayat
ben içimde kaynağını bilmediğim bir sese doğru hep yürüdüm
damlalar bıraktım birileri için suya
güldüm
gülmemi astılar büyükçe bir salona
Yürürüm zaman zaman yankı ormanlarında
baktıkça adımı karıştırırım
eski lahitlerin mermer taşlarına
bin yıl önce öldüm belki
belki doğmayı bekliyorum bir annenin karnında
Durduramadığım yolculukların bedeliydim biraz
son kuruşumu da kaybettim tanrıların sofrasında
bir celladın gözlerini verdi dünya bana
erken hasatlarda uykular bozuyorum sık sık
kıyılan çocuk düşlerini hatırladıkça
Bir şansım daha olmayacak hayat için,
ucu keskin bir makasla ayıklıyorum günlerin beyazını
masumiyete duyduğum özlemden midir bilmem
her sabah masama beyaz güller koyuyorum
Saatlerden kopmuş sarkaçlar gibiyim
sallanmayı reddettim diye mi cezalandırıyor beni dünya
bir delinin koynunda bırakıyorum saçlarımı
ki merhametim yakışmıyor kendini akıllı sayana
Kuşatılıyoruz dört bir yandan
bir şehir düşüyor dizlerinin üstüne
kibirli kandiller altında yazılıyor aşkın kayıp tarihi
ve kırlangıçlar topluyoruz kutsanmış doğum günleri hatırına
Bir giz düşümüydü hayat
yanıtlarını kendi içimizde aradığımız
her gün sonunda kaybolup
yeniden bulunmak için umutlandığımız
Dünya bir hayal
gökyüzüyse uçucu mavi
o tatlı hayaller içinde arıyoruz
ruhlarımızın kayıp eşlerini
Sırlarımı döktüm bir şafak vakti şulelenen suya
Bir atın son nefesiyim artık adıyorum kendimi rüzgâra
Akide Ufuk Türkeli
gökyüzüyse uçucu mavi
o tatlı hayaller içinde arıyoruz
ruhlarımızın kayıp eşlerini
Sırlarımı döktüm bir şafak vakti şulelenen suya
Bir atın son nefesiyim artık adıyorum kendimi rüzgâra
Akide Ufuk Türkeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder