Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

10 Nisan 2014 Perşembe

Temmuz Korkusu


Dokudum yılların hasret çözgüsünü saçlarıma
Her ilmek bir gün
her ilmek bir yol artık bana

Dağ başında bir ev gördüm
evde büyük bir ayna
geçtim karşısına usulca
yılları yüzüme sürdüm

korunaklı damlarda akıtabiliyordu hayat
ben içimde kaynağını bilmediğim bir sese doğru hep yürüdüm
damlalar bıraktım birileri için suya
güldüm
gülmemi astılar büyükçe bir salona

Yürürüm zaman zaman yankı ormanlarında
baktıkça adımı karıştırırım
eski lahitlerin mermer taşlarına
bin yıl önce öldüm belki
belki doğmayı bekliyorum bir annenin karnında

Durduramadığım yolculukların bedeliydim biraz
son kuruşumu da kaybettim tanrıların sofrasında
bir celladın gözlerini verdi dünya bana
erken hasatlarda uykular bozuyorum sık sık
kıyılan çocuk düşlerini hatırladıkça

Bir şansım daha olmayacak hayat için,
ucu keskin bir makasla ayıklıyorum günlerin beyazını
masumiyete duyduğum özlemden midir bilmem
her sabah masama beyaz güller koyuyorum

Saatlerden kopmuş sarkaçlar gibiyim
sallanmayı reddettim diye mi cezalandırıyor beni dünya
bir delinin koynunda bırakıyorum saçlarımı
ki merhametim yakışmıyor kendini akıllı sayana

Kuşatılıyoruz dört bir yandan
bir şehir düşüyor dizlerinin üstüne
kibirli kandiller altında yazılıyor aşkın kayıp tarihi
ve kırlangıçlar topluyoruz kutsanmış doğum günleri hatırına

Bir giz düşümüydü hayat
yanıtlarını kendi içimizde aradığımız
her gün sonunda kaybolup
yeniden bulunmak için umutlandığımız
Dünya bir hayal
gökyüzüyse uçucu mavi
o tatlı hayaller içinde arıyoruz
ruhlarımızın kayıp eşlerini

Sırlarımı döktüm bir şafak vakti şulelenen suya
Bir atın son nefesiyim artık adıyorum kendimi rüzgâra

Akide Ufuk Türkeli 

Hiç yorum yok: