Çatıyı at ve parla. Karanlık harmanı burada çünkü
Koş; kır kapıları; evhamı böl ortadan
Bu ağır yükün çekirdeği benim çünkü
Uzun zaman üzdük kendimizi, kapalıdır penceresi
sükûnetin
Götür beni o tarafa; daha yüksek kayama ulaştır;
ayrı kaldım çünkü.
"Öz"lerimin pınarına götürdün; kaybettim huzur
yüzüğünü; ağlamaya başladım.
Yol yorgunuyum; nerede bir çadır şûle ile rüzgâr
arasında
Uzak düş odasının uğultusundan?
Bulanmasın aman korku! Canlı kaynağı benim çünkü.
Dökülmesin aman hüzün! Benim güzel, yüksek arşım
çünkü
Seslen ki varlık kalksın ayağa; çiçek rengini yitirsin;
kış arzulasın unutulmayı.
Seni gördüm, zaman derbendinden geçtim. Seni
gördüm yokluk coşkusu sardı beni.
Ve düşün: Ölümün sevdalısıyım. Doygun zambağım
senin yanında
Dostumdur benim korku salan varlık
Dökül benim kayama; aşındır kendinde beni
Örtülüyüm isim yosunuyla çünkü
Yeşer; ıslaklığın uykulu yüzüme iyi geliyor çünkü
Bitti gözle yıldızın kavgası; kal, kal ki duyulalım
göklerce
İçeri gel; doldur tanrısızlığımı; başlangıçsız
mihrabım ol
Yaklaş, yaklaş ki ben baştanbaşa "ben" olayım
Kırıldı mahmurluk: Engin inmişti gölgeye
Zaman dökülüyordu
Eski bahçeden bir ıtır çöküyordu gözüne
eski bahçenden
Mekânın kenarındaydık. Şebnem beyaz yağıyordu artık
Kırıldı boşluğun kâsesi. Gölge-yağmurda ağladık
ve çıktık kederin pınarından.
Gitmişti ruhumun süsü. Başka bir dünya olmuştu.
Titredim sevinçle ve bir selamla titrettim öteyi
Gölgede gidiyordu tebessüm. Gölgelerin ateşi sardı
beni:
Ateş girdabı oldum.
Güzel bir nihayetti: Düşüncenin olmadığı...
Kökünden sökülmüş gördüm güneşi
Ve ışık hasatçısını, tatlı bir ateşle, susmuş bir dudakta
övdüm.
Sohrâb-i Sipihrî
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder