“dağlarına bahar
gelmiş memleketimin” Ahmed Arif
Son yılların en uzun, en yoğun
geçen kış günlerinden sonra bir kez daha bahara erişmenin, geride bıraktığımız
nevruzla toprağın yeniden canlanışını bayrama çevirmenin sevincini yaşıyoruz ve
bu coşkuda hiç kuşku yok ki mevsimlerin insanlar üzerindeki psikolojik
etkisinin rolü büyük.
Nevruz demişken kısaca belirtmekte fayda var. Geçmişten günümüze
değin Türk toplumunda “ana” olarak bilinen toprağın ısınmasını, tabiatın
uyanmasını simgeleyen nevruzun bahar mevsiminin başlangıcı olarak kabul
edilmesi, özellikle divan şiirinde dönemin şairlerini de etkilemiş, nevruzun
şiirlerde geniş bir biçimde ele alınmasına sebep olmuştur.
Divan şiirinin en önemli isimlerinden Fûzulî güllerin
açışını yılda bir gün gelen nevruza, sevgiliye kavuşma zevkini ise gönlünde her
gün tazelenmeye benzettiği beyitte şöyle der:
“Her
gün açar gönlümü zevk-i visâlin yenleden
Gerçi güller açmağa her yılda bir nev-rûz olur”
Baharla birlikte yeryüzünde başlayan yenilenme sürecinde
sadece tabiat değil, insan da değişiyor. Tazelik, canlılık güzellik ve
neredeyse cennetin dünyadaki simetrisi gibi algılanan bahar
mevsimiyle ısınan hava, efil efil esen sabâ rüzgârları, güneşin kendini
göstermesiyle gelen aydınlık zamanlar, birbiri ardına rengârenk açan çiçekler
insan ruhunda yaşama sevincini pozitif yönde çoğaltırken yaşanan bu döngüyü, mevsimlerin
bu değişken hâllerini “görmüşüz” redifli
gazelinde Nâbî:
“Bağ-ı dehrin hem hazanın hem
bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rüzgârını görmüşüz” diyerek anlatır.
Biz neşâtın da gamın da rüzgârını görmüşüz” diyerek anlatır.
Yukarda saydığımız bütün olumlu özelliklerine
rağmen bahar, kimi zaman da insan ruhunda karamsar ve melânkolik dalgalanmalarla,
ya da yorgunluk, halsizlik, uykusuzluk gibi fiziksel dengesizliklerle de kendini
gösterebilir ve kimbilir belki de T.S.Eliot’a “Nisan en zalim aydır, gövertir”,
Orhan Veli’ye “beni bu havalar mahvetti” dizelerini yazdıran da bu ruh hâlinin
yansımasıdır.
Bahar aynı zamanda cemredir, kuşların
cilveleştiği, bulutların yağmurla seviştiği, oynaştığı, gökkuşağıyla raks
edilen zamandır. İnsan ve tabiat arasında
karşılıklı etkileşimin en yoğun hissedildiği bu estetik görüntüyü Ataol
Behramoğlu “İlkbahar” isimli şiirinde âdeta bir minyatür tablo gibi resmeder.
Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
Bolluk, bereket ve yeniden doğuşun simgesi
olan bahar, tomurcuklanan kiraz ağaçlarıyla hayatın başlangıcı, kır ve badem
çiçeklerinde evreni ısıtan güneşin müjdesidir. Özlem Tezcan Dertsiz’in
dizeleriyle ifade edersek “her bahar onsekizimi uyandırıyor” diyebileceğimiz
yürekte tükenmek nedir bilmeyen gençliğin, umudun ateşi, kalplerde tutuşan erguvandır,
aşktır. Şairin özlediği, vazgeçemediği sevgilidir.
Erguvan ki; âşığın kanlı gözyaşı, kavuşamadığı
sevdasıdır. Yahya Kemal’in hüzünlenip “Beklemem fecrini leylâklar açan nîsânın/Özlemem vaktini dağ dağ kızaran
erguvanın” dizelerini yazdığı erguvanlar için Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yaptığı “kültürümüzde
gülden sonra adına bayram yapılacak ikinci çiçek erguvandır” tespiti, belki
de erguvanın bizim toplumsal geleneğimizdeki yerini en iyi özetleyen cümlelerden
biridir.
Nihayetinde
bahar; hayatta beklentinin zirve yaptığı, düş gücünü harekete geçiren çok
boyutlu zenginliğiyle bülbülü söyleten, gönüllerden hazanı yok eden mevsimlerin
şahıdır.
Sözlerimizi
günümüz Türk şiirinin yeni isimlerinden ve şiire “söz hakkı” isteyen Mustafa Köneçoğlu’nun dizeleriyle
bitirelim.
“Geç gelen trenler biliyorum rayların en güzel
tesellisi
biliyorum hayat provasız çalışan bir terzidir
her çiçekten bir bahar bekliyorum işte bu yüzden”
İyilikle kalın.
Fatih Yavuz Çiçek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder