“Klasikler şiire;”tanrının dili” derlerdi,
romantiklerse; “yüreğin dili.”
“Tanrı” da “yürek” de yerinde
duruyor ama artık yaşamımızın birçok alanında olduğu gibi şiiri açıklarken
kullandığımız tanımlarda değişmişti.
Şiir; şimdi “yaşamın dili”ydi ve
gerçek (belki de hayat) şiir sayesinde açıklanabiliyordu. Sanki sessiz bir
dünya vardı ve “insan” hayatla alışverişini şiir aracılığıyla sürdürüyordu.
Belki söylenmiyordu, ama şiir artık insanlığın kendini sınadığı yüzleşme biçimlerinden
biri hâline gelmişti” (1)
Şair Metin Güven’in, Kibele
yayınlarından çıkan 13.kitabı “Kedi Uykuları” nın kapağında yer alan bu tanıtım
yazısını, kitabın içindeki şiirlerin rengini gösteren bir aynaya benzetebiliriz
desek sanırım yanılmış olmayız.
Şiire ilişkin yapılan birçok
tanımlamayı şiirin penceresinden dışa vuran ışıklı yansımalar gibi
değerlendirmek noktasında ben de ”şiirleri yaşamın bizatihi kendisi” olarak
niteliyor, şiirlerinde tıpkı yaşam gibi paylaşıldıkça değerlenip, anlam kazandığını
düşünüyorum. Belki de tüm yazılanlar için Rılke’nin ifade ettiği gibi “Mısralar
sanıldığı gibi, duyguların değil yaşamış olmanın verimidir.” demek en akılcı
olanı.
Kedi
Uykuları’nın sayfalarında gezinmeye başladığınızda kitabın; DÜŞLER BİTTİ,
TARİHİ CİDDİYE ALMALIYIZ, SARDUNYA; YÖNELİŞLER VE YASEMİNLER ARASINDA
başlıklarından oluşan üç bölümden oluştuğunu görüyorsunuz. Kitap; Hüseyin
Alemdar’a ithaf edilen “Düşler Bitti” isimli şiirle başlıyor.
“Düşler bitti… Aynalar sizin içinizde
kırılıyor şimdi ”
Ayna
Türk şiirinde önemli imgelerden biri. Aynaların söyledikleri, çoğu zaman söylenmeye cesaret edilemeyen gerçeklerdir Belki de
aynayı kendisi için var eden de insanın kendisi. Bir çift gerçek göz. Ego’nun kırılışı.
Varoluşun ruhsal bir görüntüye dönüşümünde kişinin kendi yansımasını
yargılamasıdır ayna.
Şair “Karanfil ve Kaplumbağa”
başlıklı şiirde
“Beden
yargılar kendini, dolaysız bir savunma biçimi gibi. Ve mutlaka izlerini taşır
tarihin ten”
“Çürüyen bedenler yaşamı anlatır belki de”
“Karanfil solar, kaplumbağa ölür sonra”
Derken okura bu yargılamadan
geriye kalan hüznü (ki karanfil hüzün çiçeği olarak bilinir) somut nesneleri
soyutlaştırarak ve düzyazı şiirin geniş hareket alanından faydalanma konusunda çekinmeden,
onlarla konuşur gibi aktarmış.
“İnsanın; insanı ve vakti hançerlemesine tarih denmiyordu daha”
“Eğilir gibi aydınlığın önünde karanlık”
“Kendimi çarmıha asar gibi, ölümün ve dirimin ortasına yerleştirdim.”
“geceye karşı gece, yüreğin dostu yine bir başka yürek”
“taş acıtır, belleksizdir”
Şairin yaşam ve sürüp giden
zamanın içinde yer alan dilimler karşısında tutunduğu duygusal tavır, verdiği
tepkime, duygu ve us’un bireşimiyle ortaya çıkan bir kendiliğindenlik hâli
gibi.
"yenildim korkunun işlevsiz diline"
“Bahçe”, “Prova” başlıklı şiirlerde
ve kitabın 29.sayfasında yine Türk şiirinin önemli imgelerinden biri olan
“Kuyu” imgesiyle karşılaşıyoruz.
“Ve Kuyu:
Ey benim en derin, en büyük labirentim”, “Kuyular, kuytular yaşamın göz
çukurları”
Kuyu bir çıkmazlık hali gibi
görünse de, günümüzde özellikle toplum içinde aşırı kirlenmeye yüz tutan insan
ilişkilerinde bireyin kendini arındırmak, saklamak için kullandığı bir tür
savunma mekanizması, kaplumbağanın dışarıdan gelen tehlikelere karşı “yat ve
kapan” içgüdüsü gibi işliyor.
Heidegger bu yeni yaşam biçimini
insanlığın içine düştüğü zifiri bir kuyuya benzetiyordu. Bu zifirilikten çıkış
yöntemini “Kuyu” başlıklı şiirinde Güven:
“Çıkarmak için kuyudan insanları
Dağa gönderiyorlar; kalayla oğulmuş bakır kaplara
Benzeyen çobanlara” diyerek okura duyumsatırken şiirin sonunda,
“Yalnızlığın kız kardeşi mor kardelen nerede” sorusuyla ve “Kalbur”
şiirinde “Umut; umutsuzluğun içinde,
Işık; karanlığın çatlaklarında çünkü” dizeleriyle yaşamdan henüz umudunu
yitirmediğini işaret ediyor.
Kedi Uykuları’nın en çok dikkat
çeken yönlerinden biri belki de Güven’in tercih ettiği sözcükler ki bu durumu
çok ilginç bulduğumu ifade etmeliyim. Roland Barthes “Sözcükler herkesin,
cümleler yazarındır” der. Hijyen, Kanser, Ur, Uyuz, Ülser, Toxoplazma gibi
tıbbi terimleri, evcil ve vahşi hayvan isimlerini Güven, alışık olmadığımız bir
dizimle ve cesaretle şiirin içine çekmiş.
Şair yaşamı yeniden inşa ederken
sözcüklerden ve matematiksel çağrışımlardan oluşturup, kendine kurduğu gizemli
şiir kulesinden de evreni gözleme, onu farklı bir gözle okuyup değerlendirme, okurlara
gösterip, düşündürme yoluna gitmiş.
“Suların derinliklerinde bir yerlerde düğmelerini ilikliyor balıklar”
“Ölüm gizleniyordu. Denizlere koşuyordu atlar”
“Anneler hijyendir”
“Ben, uyuz bir leylek gibiydim. Uçamazdım, ağlardım”
“Yüreğini denizlere kiralayan kuşlar”
“Kırkayak sürüleri gibi yalpalanıyordu dünya”
“Bir çığlıktan başka bir çığlığa koşarken yeryüzü”
“Hiçbir kelime hiçbir cümleye uğramıyor artık”
“Aldanmalar çağıdır şimdi geçilen”
“yorgun bir ateş üçgeninde”
“beşgen denizlere girdi insanlar”
“gözlerinde yamuk yıldızlar”
Hamlet, Ophelia’nın “ne
okuyorsunuz” sorusuna, “sözcükler, sözcükler, sözcükler” derken bir yerde
okuduğu sözcüklerle hesaplaşma içinde değil midir? Güven’de; Kedi Uykuları’nın
sonuna doğru okurlara kendi yüzleşmesinin, kendiyle hesaplaşmasının şifrelerini:
“Her şey anlaşılabilir belki bir gün
Acının sınırı yok çünkü
İnsan, kimi zaman ağlayabilir sabaha kadar
Yine de bir hıçkırık bulmaz kendisine
Gece biter, anlam tükenir
Beyaz taşların üzerine basarak
Mavi kayalara, kırmızı yangınlara koşar Sardunya” dizelerinde veriyor.
Kedi Uykuları ve yaşamla
yüzleşmek…
“Okumak; bana göre, okurun
okuduğu metinle, dolayısıyla metnin yazarıyla bir hesaplaşmasıdır. O metni yazanda,
yaşamla hesaplaşmış; alacaklarını verebileceklerini sözcüklere dökmüştür(…)
Okumak; sözcüklerle çekişmek, imgelerle didişmek, kimi zaman utku kazanmış bir
komutan gibi okuma eylemini bitirmek, kimi zaman metnin girdabında boğulup
gitmektir.” diyordu Kemal Bek.(2)
Kitap bittiğinde yaşamın farklı
bir koridorundan geçtiğim hissine kapılarak, kendi varlığımı ve yaşamımı
düşünmeden edemedim. Neticede, İlhan Berk’in bir söyleşisinde verdiği yanıt da
hemen usuma düştü.
“İyi bir şiir, söylenmekten çok düşündürür.
İmler, kısaca duyumu yeğler. Şair bir yokluğu, bilinmezliği takar” (3)
Kedi Uykuları’nı okuyan birçok
okur sanıyorum benim yaptığım gibi kendi yaşamındaki aynayı düşünmeden
edemeyecektir.
Fatih Yavuz Çiçek
(1) Kedi Uykuları-Metin Güven,
Kibele Yayınları Arka Kapak Yazısı
(2) Şiirden Eleştiriye-Kemal BEK,
Donkişot Yayınları
(3) Hayal Kültür Edebiyat Dergisi
Sayı: 20
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder