Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

13 Mart 2014 Perşembe

Empati


Biliyorum; hatta adım gibi eminim, beni sevmiyorsunuz. Kadınlar tipimden iğreniyor, çocuklar korkuyor. Erkeklerse çok zalim. Onlar acı vermekten tuhaf bir zevk alıyor ve bedenimi ezerek ortadan kaldırmak istiyorlar. Oysa kendi hâlimde yaşayıp gidiyorum. Suçum ne? Çirkinliğim mi? Yaradılıştan gelen esmerliğim mi? Yoksa...Yoksa istemeden de olsa çocukları korkutuyor oluşum mu? Bu ve buna benzer soruların yanıtlarını hiçbir zaman bulamıyorum.

Gövdemle barışığım ama itiraf etmeliyim ki aslında hiç kimseye görünmek istemiyor, ışıktan korkuyorum. Herkesin gölgesinden korktuğu dünyada sen de ışıktan mı korkuyorsun demeyin sakın. Şöyle düşünün. Kadınlar fareden korkar, fareler, kediden. Kediler köpekleri görünce yollarını değiştirir, köpeklerse erkeklerden çekinir, dünyayı yönettiklerini iddia eden erkeklerse, kadınlardan. Kısır bir döngüye benziyor gibi görünse de aslında korkularla yaşamak evrendeki bütün canlılara temkinli olmayı öğretir. Bizi, şüphe duymaya, antenlerimizi farklı biçimlerde çalıştırmaya zorlar. Çünkü korku kalbimizde günâh egemenliğine direnmenin sigortasıdır. Zaman zaman duygularımıza aşırı yüklenen şeytanî akımların etkisiyle ruhumuzdaki direnç noktaları aşılsa da, o sigortayı tekrar eski konumuna getirmek için Tanrı'ya yönelmek, Tanrı'yla konuşmak gerekir. Çok şükür Tanrı'yla sorunum yok. Doğrusu Tanrı'yla sorunu olanlara, Tanrı'nın adaletinden şüphe duyanlara şaşıyorum. Beni rengimle, görüntümle değerlendirip sevmeyenler bilmelidir ki Tanrı siyah-beyaz ayırımı yapmaz. Geceleri uyanık kalmayı, düşünmeyi öğütler. Gece lekesidir siyah. Örten; gizleyen değil, aksine her şeyi görünür kılan. Bu yüzden gece yaşamı benim ruhumun en sevdiği konsepttir diyebilirim.

Korkularımı anlatıyordum. Korkularım sadece ışıkla sabit kalmıyor elbette. Her canlı gibi ölümün karanlığından da korkuyorum. Vakti gelince o karanlığın içinden nasıl geçip gideceğimi merak ediyorum. Auschwitz'i bilir misiniz? Ya da Halepçe'yi? Gazze'yi? Gaz odalarını, kimyasal silahları, fosfor bombalarını... Laf aramızda ben en çok bir gaz bulutuna yakalanıp ölmekten korkuyorum. Ara sıra gıda zehirlenmesi tuzağına düştüğüm oluyor. Çabuk atlatıyorum. Bu durum, yemek seçme alışkanlığımın olmamasıyla ilintilidir sanırım. Ne bulursam onunla yetinmek, vazgeçilmez beslenme biçimim. Keşke her insan benim gibi olsa ve bulduğu azıcık nimetle yetinmeyi öğrenebilseydi. O zaman ihtiraslar biterdi. Nefret erirdi. Dünya'da ne savaşlar olurdu, ne de açlık, öyle değil mi?

Bütün kötülüklerin sorumlusu Tanrı diyenler yanılıyor.
Tıpkı insanların benim ismimi söylerken yanıldığı gibi...

Sahi, ben kim miyim?
Pardon! Adım, Blaps.

Fakat siz, "karafatma" demekten asla vazgeçmiyorsunuz...

Fatih Yavuz Çiçek