Şiir, Edebiyat, Kültür, Sanat

3 Nisan 2014 Perşembe

Ankara'yı Özlemek


Dün, bütün günümü Ankara'da geçirdim. Uzun süredir görmediğim dostlarımı ziyaret etme fırsatı buldum. Metro'da yolculuk yapmayı, Kızılay'da yaya trafiğine kendimi kaptırıp Yüksel Caddesinde, Karanfil Sokak'ta yürümeyi özlediğimi farkettim. Gençlik Parkı'nın kenarındaki kaldırımdan Ankara Gar'ına kadar yürüdüm. Oradan Tandoğan Meydanı'na yine yürüyerek ulaşmayı tercih ettim. Papaz'ın Bağına çıkmayı, Tunalı'da, Kuğulu'da bir bardak çay içmeyi, kuğuları seyretmeyi de düşündüm. Vakit yoktu. Başka sefere dedim artık. 

Metroda, metro'yu kullanmadığım mesafelerde bindiğim otobüs yolculuğu esnasında Uwe Tımm'ın "Kırmızı" isimli kitabını okumayı sürdürdüm. Baktım, 50-60 sayfa kalmış. Kırmızı'dan sonrası için Yüksel Caddesinde uğradığım İmge Kitabevinden 3 yeni kitap aldım. Kitaplardan ikisi Pascal Mercier imzalı "Lizbon'a Gece Treni" diğeri "Sahnede Ölüm." Üçüncü kitapsa, Mustafa Fırat'ın hazırladığı 2013 Şiir Seçkisi. 193 şiirin yer aldığı seçkide, bana ait bir şiiri görmekten ne yalan söyleyim mutlu oldum. Çünkü "Sol Boşluğumda Olup Bitenler" yaşayarak yazdığım şiirlerden. Ki aynı şiiri Mustafa Aydoğan'ın hazırladığı şiir yıllığında da görmüştüm. Zaten, şiirler de tıpkı yaşam gibi değil mi? Okudukça, paylaştıkça değerlenip anlam kazanıyor. 

Metro demişken...İstanbul'da metro kullananlar yürüyen merdivenlerde genellikle sağ tarafta durmayı tercih ederler. Sol tarafı yürüyen merdivenleri bile yürüyerek geçme alışkanlığı edinenlere bırakırlar. Ankara'da böyle bir alışkanlık yok. Doğrusu, yürüyen merdivende bile basamakları yürüyerek çıkmak nasıl bir duygudur, bilemiyorum. İstanbul seyahatimde bunu yapanları gördüğümde çok şaşırmıştım. Adı üstünde yürüyen merdiven. Bekle, hocam, bekle. Sonra en üst basamağa gelince, caddeye çık, yürü yürüyebildiğin kadar.

Bakınız hocam dedim. Ankara'da muhatabınızdan duyacağınız en tanıdık, en bildik hitap şeklidir bu. "Pardon, AŞTİ'ye nasıl giderim?" diye sorun örneğin. Adresi tarif eden sizinle konuşurken arada bir "hocam" derse kesinlikle şaşırmayın. Başkent'te yaşayanların muhatabını ciddiye aldığını gösteren iletişim dilidir bu. 

Ankara'yı sevmeyen, soğuk, karmaşık bulanların düşüncesine elbette saygım var. Ancak, Ankara'nın kılcal damarlarına nüfuz ettikçe, Başkentin aslında göründüğü gibi soğuk ve karmaşık değil, tam aksine sıcak bir şehir olduğunu anlıyorsunuz.

Şimdi karşımda bir masal cini belirse, dünya haritasından istediğin bir şehri seç, sana orada yaşaman için her türlü kolaylığı göstereceğiz dese, hiç düşünmeden İsviçre derim. Fakat Ankara'dan vazgeçebilir miyim? Vazgeçemem. Çünkü orası benim ata toprağım.

Ankara'yı seviyorum. 

Ve Can Şehrim;  elbette, seni de seviyorum.

Hiç yorum yok: